23 Eylül 2009 Çarşamba

Gerçekler ve Filmler

Gerçeklerimiz Hayatımızdır
www.gerceklerimiz.com
Güle Güle Ey Şehr-i Ramazan
19 Eylül 2009 Cumartesi 01:30
Bugün Arefe…
Ramazanı uğurluyoruz. Sahurları, iftarları, teravihleri ve feyzi ile hasret giderdiğimiz on bir ayın sultanına nasip olursa bir yıl sonra buluşmak üzere veda ediyoruz.
Güle güle ey şehr-i Ramazan…
Ailemizle, dost ve akrabamızla, konu komşumuzla daha çok görüşme fırsatını getiren Ramazan ayını dolu dolu geçirenlere ne mutlu…
Sahurlar yaptık, uykularımızı bölerek ve sabah namazını bekleyerek.
Allah hoşnut olmaz mı?
Ağzımız [...]
Gene D.Matlock:”İnsanlığın Atası Türkler”
15 Eylül 2009 Salı 01:30
Türk Medeniyetinin tüm insanlığın beslendiği kaynak olduğu gün gibi aşikar iken, bu gerçeği görmezden gelen tarih araştırmacılarının karşısında, Amerikalı bir araştırmacının ulaştığı sonuçlar karşısında duyduğu heyecanı alkışlıyorum.
Hala tarihimizin kısırlaştırılmasına ve Türklüğün küçümsenmesine bilerek ya da bilmeyerek çanak tutanlara sözde tarihçilere de bu heyecanın ibret olmasını diliyorum.
Kalkın işgal ettiğiniz koltuklardan, geçmişimizi araştırın ve kendinizi bulun lütfen!
Aksi [...]
Kadir Gecesi
14 Eylül 2009 Pazartesi 04:12
Kadir Gecesi, İslam alemi tarafından kabul edilen ve müjdelenmiş en önemli gecelerden birisidir. Türk Milleti için Kadir gecesini dualarla ve ibadetle geçirmek, dini bir sorumluluk olmasının yanında geleneğe dönüşmüştür.
Allah’a yakınlık için bir fırsat olarak kabul edilen, duaların geri dönmeyeceği ile ilgili müjdelerin verildiği Kadir gecesine, çocukluğumuzdan bu güne en güzel anlamları yükleriz.
Kadir gecesinin güzelliğini anlatan [...]
Türklerde Beslenme Kültürü
04 Eylül 2009 Cuma 02:31
Beslenme kültürü de, bir toplumun beslenme ile ilgili hayat tarzıdır.“Yiyeceklerin üretimi, tüketimi, hazırlanması, tamamen kültürün ögeleri olan gelenekler, sevmek sevmemek, inançlar, tabular, boş inançlarla bağlantılıdır.

Antropologlar, yemek yeme alışkanlıklarını kültürel bağlamda alırlar.” İnsanların acıkması ve açlığını gidermek için yemek yemesi genel bir biyokimyasal olay iken, bu açlığını ne şekilde, ne zaman ve hangi yemeği seçerek gidereceği [...]
Akıl Hastaneleri “BİMARHANELER”
04 Eylül 2009 Cuma 02:17
Bimarhane, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Bilgi Lügat’ında, “hastane”, “tımarhane, deliler yurdu” olarak tanımlanır. Uzun asırlar boyunca bugünkü hastane terimini karşılayan “bimarhane” kelimesinin zaman içerisinde anlam kayması sonucu “tımarhane” gibi sadece akıl hastalarının bulundurulduğu yer anlamını kazandığı kabul edilmektedir.

Twilight (Alacakaranlık)
21 Ağustos 2009 Cuma 17:05
Bazı alt türler evrim geçirmeye müsaittir. Hatta her 10 senede bir, yeni bir şekle girmeyi dahi ihmal etmezler. Ancak bazıları da öylesine geleneksel kalıplara sahiptirler ki bu tür bir değişime direnirler. Oldukları yerde kaldıkları gibi, zamanla da ‘yenilik’lerini yitirip geriye doğru gitmeye başlarlar. Fakat kesinlikle vampirlerin evrim değiştirmesine karşıyım. Şimdiye kadar bütün filmlerdeki tabuları yıkmaya [...]
Ölüm Geçirmez- Bir Tarantino Sanatı
21 Ağustos 2009 Cuma 16:54
‘Bayağılık’ ve ‘estetik’ kelimeleri yan yana durduğunda kulağa oldukça garip geliyor. Fakat böyle bir tamlamanın oluşmasına vesile olan isim Tarantino‘ysa garipsenecek bir durum yok. Çünkü ezber bozan bir isimden söz ediyoruz ve sinemanın şımarık çocuğunun yaptığı işlerin bir ‘garip’ olduğunu daha en baştan biliyoruz. Ha işte Ölüm Geçirmez’de kankisi Rodrigez ile başlattığı Grındhouse projesinin ilk [...]
Küçük Denizkızı Ponyo
21 Ağustos 2009 Cuma 16:45
Hayao Miyazaki çoğunlukla filmlerinle bana o şirin ve mutlu çocukluğumu anlatan bir yönetmendir. Bütün filmleri çok severim. Aslında ben Japon yapımı animeleri(Bizim tabirimizle animasyonları) severim. Halam sayesinde bu adamın filmleriyle tanışmış. İlk izlediğimde sıkılmıştım. Ama yaşım büyüdükçe ve bu adamı izlemeye devam ettikçe bir çok dizisini izlerdim çizgi filmlerini fakat o zamanlar hiç yönetmenlerin adlandırana [...]
Nice Yıllara Ütopyam (:
10 Ağustos 2009 Pazartesi 01:28
Yıllar önce, Sihir Başlasın yönetimi olarak ortaya atılan bir fikir ile başlamıştı herşey.. Her açıdan özgün, yazmaya gönül vermiş herkese kapılarını açacak öyle bir gençlik platformu olmalıydı ki bu proje, genel-kültür siteleri arasında öne çıkabilmeliydi. Adına “Ütopyam” dendi, ve çığ gibi büyüyen bir ailenin ismi haline geldi. Uzun süre devam eden çalışmalar, yaşanan türlü aksilikler [...]
Cannibal Holocaust
09 Ağustos 2009 Pazar 02:37
60 ülkede yasaklanan İtalyan yapımı Cannıbal Holocaust’un hala gerçek bir snuff olup olmadığı tartışmaları devam ediyor. Yönetmenin bu tartışmalar yüzünden 1 ay hapis yattığı film son derece mide zorlayıcı filmler arasındadır. Bir istismar sineması örneğidir. Günümüzde bile izlenmesi zor grafik şiddetti içermektedir. Belgesel gibi el kamerasıyla çekilmesi filmi son derece gerçekçi kılmıştır. Filmde grafik şiddetti [...]
Benny’nin Videosu
09 Ağustos 2009 Pazar 02:35
14 yaşındaki Benny, zengin ailesine tamamen yabancılaşmaktan kaçmak için videoda alternatif bir duygusal dünya bulur. Benny, vaktini şiddet dolu filmler izleyerek ya da video kamerası aracılığıyla yatak odasının penceresinden dışarı bakarak geçirir. Yavaş yavaş, etrafındaki insanlar farkına varmadan gerçeklik duygusu değişmeye başlar. Bir haftasonu kendi yaşlarında bir kızı evine davet eder. Ailesi şehir dışına çıkmış, [...]
Karanlık Sular – Honogurai Mizu No Soko Kara
09 Ağustos 2009 Pazar 02:33
Siz de, özel efektlere ya da kan revana dayanmayan o eski, güzel korku filmlerini özlemiyor musunuz? Karanlık Sular, bizi o eski günlere geri götürüyor. Eğer Ringu’yu atmosferini beğendiyseniz. Bu filme de bayılayacaksınız. Yönetmen Hideo Nakata, yazar da Koji Suziki olunca, ister istemez insanın aklına şimdiden birer kült olmuş Ringu ve Ringu 2geliyor. Bu ikili karanlık [...]

teknoloji ve tasarım dersi, teknoloji tasarım,basit ilginç icatlar


teknoloji ve tasarım dersi tasarımları, basit ilginç icatlar başlıkları altında güncel ilginç tasarım ürünlerinin tanıtıldığı teknoloji tasarım blogudur.






Körler İçin Yeni Baston Tasarımı
09 Eylül 2009 Çarşamba 13:51
O kırmızı ve beyaz sopa tanıdık gelebilir ama bu sopanın çok farklı bir özelliği var. Görme özürlü insanlar için işe yarar ve pratik bir çözüm sunuyor. Bastonun alt kısmında bulunan Lens – sensör teknoloji sayesinde kişinin karşısına çıkan engel veya merdiven gibi faktörlerde kullanıcıya titreşim yolluyarak uyarıyor.
Mutfak Aleti Tasarımı
09 Eylül 2009 Çarşamba 13:20
Mutfak aletlerinde aranılan en büyük özelliklerinden biri pratik olmalarıdır. Teknoloji ve Tasarım bunun farkında olduğundan kesme tahtasını ve bıçağını aynı kompsepte sunuyor. Çeşitli renklere sahip bu icat oldukça dekoratif bir seçim olacaktır.
Farklı Tasarımıyla Samsung B3310
02 Eylül 2009 Çarşamba 12:31
Cep telefonu devlerinden Samsung İlginç tasarıma sahip Samsung B3310 ‘u Fransada satışa sunmaya hazırlanıyor. Cep telefonun o tipik görünümünden oldukça farklı bir dizayna sahip. Ayrıca QWERTY klavyeye kullanılıyor. 2 mega piksel kamerası olan Samsung B3310 ayrıca Bluetooth, MicroSD kartı, FM radyo ve müzik çaları özelliklerinide taşımakta.
Nokia’nın Yeni Modeli “Nokia n900″
28 Ağustos 2009 Cuma 13:51
Cep telefonu üreticilerinden Nokia son modeli Nokia n900 ile karışınızda. Nokia n900 maemo 5 platformlu olan modelini sonunda duyurudu. Aslında bakrsanız Nokia ‘nın n800 modelini temel alınarak geliştirilen n900 modeli cep telefonları içinde bilgisayar deneyimi yaşatmayı amaç edinlinmiş. Tasarımı ile de oldukça göz dolduran Nokia n900 modelinin teknik özellikleri şöyle;

3.5¨800*400 piksel lcd
mozilla tabanlı maemo [...]
En Yeni Cep Telefonu Nokia 5230
26 Ağustos 2009 Çarşamba 13:53
Cep telefonu devlerinden Nokia , yeni cep telefonu Nokia 5230 ‘u tanıttı. Dokunmatik ekran ekran tasarımına sahip olan Nokia 5230 bir çok özelliği bünyesinden barındırıyor. Başlıca göze çarpanları; 3.2 inchlik ekaranı, 2 megapiksel kamerası ve ayrıca son nesil telfonların olmazsa olmazı 3G teknolojisi.
Nokia 5230 ‘un fiyatına gelecek olursak 149 Euro ki bu da demek oluyor [...]
Projektör Harita Teknolojisi
24 Ağustos 2009 Pazartesi 12:14
Maptor adı verilen bu basit görünüşlü icat aslında Projektör Harita Tasarımı. Haritaya bakarak nerde olduğunuzu bilmek istediğinizde yapmanız gereken tek şey projektörü bir yere yansıtmak. Oldukça güçlü şığa sahip olan Maptor, duvar yer yada elinize yansıtarak nerde olduğunuza bakabilirsiniz. Maptor’de GPS sistemi olduğundan harita üzerindeki tam yerinizi kolaylıkla belirliyebilirsiniz.
Körler İçin Telefon Tasarımı
21 Ağustos 2009 Cuma 21:56
İcatın adı bizce ” Evrensel Cep Telefonu” olamlı. Nedenine gelecek olursak hem normal insanların hem de görme özürlü insanların kolaylıkla kullanabileceği bir telefon tasarımı. İstenildiğinde ekranındaki yazıları görsel olarak, istenildiğinde ise üzrinde bulunan binlerce mikro pinler sayesinde dokunumatik olarak hisedebileceğiniz özelliğe sahip. Şuan için tasarım aşamasında olan bu cep telefonu hayata geçirlidiği zaman çok ilgi [...]
Hava Temizliyen Ağaç Tasarımı
21 Ağustos 2009 Cuma 13:53
Ağaçların en büyük özelliklerinden biride oksijen üretmektir. Teknoloji ve tasarım bundan yola çıkarak , Hava Temizliyen Ağaç Tasarımı icat etmiş. Görünümü oldukça basit olmasına rağmen işlevi önmeli. İcat altan aldığı kirli havayı temizlieyrek üsten geri veriyor. Hava temizleme toplarından sonraki gördüğüm en güzel icat olmuş.
Dijital Kumbara Tasarımı
19 Ağustos 2009 Çarşamba 21:10
Kumbarada para biriktirmek çocuklara tutumlu olmayı öğreten en iyi öğretim yollarından birtanesidir. Teknoloji ve tasarımın yeni icatı olan Dijital Kumbara Tasarımı, kumbaranızda ne kadar para olduğunu dijital ekranında gösteriyor. Ayrıca bu kumbaranın marifeti o kadarda ufak birşey değil. Atılan her bozuk parayı tanıyrak ona göre ekleme yapıyor dijital ekranına. Fakat dijital kumbaranın TL tanıyan versiyonu [...]
Yeni Pet Şişe Teknolojisi
14 Ağustos 2009 Cuma 13:48
Teknoloji ve tasarım gün geçtikçe yeni icatlar yapmaya devam ediyor. Onlardan biride Yeni Pet Şişe Teknolojisi. Bu yeni teknoloji sayesinde pet şişe kavramı oldukça değişeceğe benziyor. İcatın altında buluna sistem sayesinde aynı çakmak gibi dolum yapılabiliyor. Yapmanız gereken pet şişeyi özel dolum yuvasına yerleştirmeniz. 8 saniye içde şişe su ile doluyor. Oldukça pratik ve de [...]
Lambalı Balon Tasarımı
13 Ağustos 2009 Perşembe 11:48
Çeşitli lamba tasarımlarını daha önce tanıtmıştık . Balon lamba tasarımı oldukça ilginç ve bi o kadar da dekoratif bir tasarım olmuş. Yüzeyinde ışık geçirmez şekillerin bullunduğu balonun içine lamba sistemi yerleştirilmiş. Balon şişrilince şekillerin arası açılıyor ve böylece oldukça dekoratif bir şekil ortaya çıkıyor.
İlginç Anahtar Tasarımları
12 Ağustos 2009 Çarşamba 15:34
Anahtarlar hayatımızın vazgeçilmezidir ve nerdeyese hepsi tekdüze bir şekildedir. Bu ilginç anahtar tasarımları ise alışılagelmişten birazcık farklı görünüşlere sahipler. Teknoloji ve tasarım sitesi olarak farklılıkları her zaman sizinle paylaşmıya devam edeceğiz.
Körler İçin Bardak Tasarımı
12 Ağustos 2009 Çarşamba 11:26
teknoloji ve tasarım insan hayatını kolalaştırmak için ürünler üretmeye devam ediyor. Bunlardan biri de Körler İçin Bardak Tasarımı. Bu icatın marifeti içindeki sıvının hangi seviyede olduğunu sen sörler sayesinde sesli olarak uyarıyor. Böylece kör bir kullanıcının elini bardağa sokmadan ne kadar sıvı olduğunu anlıyabiliyor. Oldukça kullanışlı olacağına inanıyoruz bu ürünün.
Posta Kutusu Tasarımı
11 Ağustos 2009 Salı 12:00
Mektup veya evraklar artık günümüzde tarih olmaya aday kavramlar oldu. Günümüzün elektronik ve internet teknoloji sayesinde her şey artık dijital ortamda gerçekleşebiliyor. Ama hala günümüzde mektup geleneğini sürdürenlerin oranı hiçte az değil. Bu Posta Kutusu Tasarımı aslında ebatları oldukça büyük . Öyleki bir gazateyi rahatça içine alabiliyor. Oldukça dekoratif bir görünüme sahip.
Kahvaltı Seti Tasarımı
10 Ağustos 2009 Pazartesi 13:04
Sabahın erken saatlerinde kalkıp kahvaltı hazırlamak ne kadar zor gelir insana. Teknoloji ve tasarım ürünlerinden biri olan Kahvaltı Seti Tasarımı tam da bu duruma uygun oalarak tasarlanmış. Kahvaltı için bütün gereksimleri barındırıyor. Filtre kahve , saç ızgara ve bir adatte bir dilimlik tost ızgarasına sahip.
"Çingeneler Zamanı"
23 Eylül 2009 Çarşamba 18:04


"Çingeneler Zamanı"
(Dom za vešanje)
(Time of The Gypsies)
1988 - dram
yönetmen: Emir Kusturica
orjinal dili: Çingenece(bu nasıl bir dil ki?)
oyuncular:

* Davor Dujmovic' - Perhan (esasoğlan, maalesef 1999 yılına intihar etmiş.)
* Bora Todorovic' - Ahmed (bu da gavatın, deyyusun önde gideni, bayrak tutanı.)
* Ljubica Adzovic - Khaditza (Perhan'ın büyükannesi)
* Husnija Hasimovic - Merdzan (Amca - filmde on numara şerefsizi canlandırıyor, nuri alço'nun salak versiyonu.)
* Sinolicka Trpkova - Azra ( Perhan'ın yavuklusu.)
* Zabit Memedov - Zabit (Komşu)
* Elvira Sali - Danira (Perhan'ın bacısı.)
* Suada Karisik - Dzamila
* Sedrije Halim - Ruza (Azra'nın anası, aynı cennet mahallesindeki Pembe'nin karakterinde biri)

Film, alengirli güçlere sahip olan Perhan'ın genç yaşta Yugoslavya'nın küçük bir köyünden çıkıp italya'da bir suç şebekesine dahil oluşunu, Azra(azra akın değil!) ile yaşadığı aşkı ve kızkardeşi Danira'ya uzun süre sonra tekrar kavuşmak için gösterdiği çabalar etrafında izleyiciyi ağlatır beya!
Filmin çok puslu bir görüntüsü var, hep yağmur hep kış mevsimi. ağustosta izleseniz bile üşütüyor! Filmde profesyonel oyuncuların yanı sıra gerçek çingeneler de rol aldığı için anlatımın doğal bir tadı var. Ayrıca filmi orjinal dilinde(çingenece) izlerseniz; "Siktir!, Naş(haydi manasında kullanıyorlar.), komşuge(komşu yani.) gibi bazı bildik kelimelerle karşılaşacaksınız.
Filmin müziklerini Goran Bregoviç bestelemiş. Hani Elveda Rumeli dizisinde Sütçü Ramiz'in kızı öldüğünde çalan "Ederlezi" var ya işte o da bu filmin müzikleri içinde.
Perhan ve yavuklusu Azra.
Bu filmi mutlaka izleyin! Hatta sıfır DVD'sini bulursanız bize de haber verin. çok aradık bulamadık.
not: bu yazıdaki bilgilerin bir kısmı wikipedi'den araklanmıştır!
e filmi de izledik yani bi kısmını da ezberden yazdık.
yer gösterici cezmi
tefrika;"Huzur Bölüm V"
20 Eylül 2009 Pazar 20:41
önceki bölüm
-bölüm IV
Annem beyazlara renk bulaştırmayayım diye beni iki saat kadar çamaşır sepetinde bekletti. Bu süre zarfında babam telaşını gizlemeye çalışan uyduruk bir gülümsemeyle koridorda dolanıp duruyor, arada gelip geçen doktorlara manasız olduğunu tahmin ettiğim sorular- Ne dediğini duymasam bile en azından yüz ifadesi ve el hareketlerinden çıkardığım sonuç buydu.- soruyordu. Annem elimden tutmuş yaş dolu umutlu gözleriyle yüzüme bakıyordu. Babam bir iki volta daha attıktan sonra karşımda durdu cebinden çıkardığı buruşuk bir teslimat fişinin arkasına bir şeyler karalayıp bana uzattı. “Aç mısın, kantinden sana bir şeyler alayım mı?” diye yazmıştı. “Evet” manasında başımı salladım.

Vişne suyumun son bir iki damlasını yudumlarken benimle ilgilenen doktor geldi. Bir şeyler anlattı. Babamın kağıda yazdığına göre metabolizmamın “spesifik!!!” özelliklerinden dolayı diğer renklilere de kendi rengimi bulaştırabilirmişim. Bu yüzden doktor çamaşır makinesine tek başıma girmemi, bunun için de iki saat kadar daha sepetteki diğer renklilerin yıkanmasını beklememi söylemiş.

Annemle beraber hastane içinde, ne yapacağımızı bilmeden, hatta düşünmeden dolandık durduk. Önce kantine indik. Sonra sıkılıp çamaşır makinesinden çıkarılan beyazların büyük bir özlemle kurumayı bekledikleri odaları dolaştık. Bahçeye çıktık, hava çok sıcak olduğu için çok duramadık ve kömürlük kapısından içeri girdik. Gübre dolu çuvalların arasından, sağ ellerimizle burunlarımızı tutarak geçip ameliyathaneye açılan demir kapının önüne geldik. Biraz ağır olmasına rağmen annemin yardımıyla kapıyı açtım. İçeride dört tane ameliyat masası, her masanın başında da hummalı bir çalışma vardı. Annem hiç vakit kaybetmeden ellerini yıkadı ve kırmızı renkli kışlık yün eldivenlerini takıp borsacı olduğu söylenen şişman adamın yattığı masanın başına gitti ve çantasında getirdiği dantel örneklerinden faydalanarak başarılı bir kalp ameliyatı yaptı. Öyle ki hastayı daha o gün taburcu edip Zincirlikuyu’daki aile kabristanlığına defnettiler.

Defin törenine yüzlerce kişi katılmıştı. Mezarlıkta, üstelik, borsacının naaşının başında olmalarına rağmen yüksek sesle tartışıyorlardı. Kimisi “Çok iyi adamdı. Dört çocuğumu okuttu benim!” diye haykırırken, bir başkası buna mukabil “Ona kaptırdığım paralar yüzünden dört çocuğumu okuldan almak zorunda kaldım.” diyordu. Otuzlu yaşlarının ortalarında gösteren papyonlu bir garson; “Allah razı olsun ondan, sayesinde garsonluktan kazandığım paraları borsada değerlendirip koca bir servet sahibi oldum. İki dükkanım var, şimdi çok mutlu bir garsonum.” diyor. Buna karşılık elli yaşlarında gösteren kıvırcık saçlı şişman bir adam onun yüzünden iki dükkanım borsada battı, elimde kala kala deniz kenarındaki umumi hela kaldı. Orası da olmasa tümden perişandım.” diye bağırıyordu. Kurumuş bir erguvan ağacının dibine çömelmiş, elindeki sopayla yere atomu şematize eden küçük daireler çizen 26-27 yaşlarındaki düz saçlı tıknaz üniversite öğrencisi tartışan adamları bir süre seyrettikten sonra bana döndü ve “Bakma onların kavga edip durduklarına. Hepsi de bu adamla yola çıkarken altına girdikleri riskleri biliyorlardı. Şimdi kaybedince yan çiziyorlar.” dedi. Ve burnundan “pıff!” diye bir ses çıkararak güldü.

Tartışma bir süre daha devam etti. Son olarak kocaman göbekli sıska bacaklı, üzerinde leke dolu beyaz bir önlük, başında da beyaz aşçı şapkası olan köfteci yanaklarından boncuk boncuk terler süzülerek, tok sesiyle; “Rahmetli yemek yemeyi çok severdi. Bir oturuşta ekmek arası otuz köfteyi yerdi” diye haykırdı. Buna karşılık; şık bir restoranın temiz önlüklü zayıf aşçısı kibar bir sesle; ” Beyefendi sıhhatine pek düşkündü. Ömrü boyunca bir öğünde; yarım ekmekle bir mercimek tanesinden fazla bir şey yemediğine şahitlik ederim” dedi. Ve ardından kalabalık, tıknaz üniversite öğrencisinin talimatıyla, hep bir ağızdan “Âmin!” diye haykırdı. Müteakiben defin işi tamamlandı.

İkinci iki saatin sonunda sıra bana gelmişti. Annem odada bulunan doktor ve hemşirelere aldırmayarak az önceki başarılı kalp ameliyatının da verdiği cesaretle, beni kirli çamaşır sepetinden çıkarıp, doktorlar tarafından ısrarla MR makinesi olduğu söylenen 1991 yapımı Arçelik FULL AUTOMATIC 2600 model çamaşır makinesinin içine yerleştirdi. Kucağıma Vernel yumuşatıcı toplarından bir tane koyup-Hâlbuki ben Yumoş’u daha çok severdim.- makinenin kapağını kapattı.

Dört bir yanımdan gelen ılık suyla beraber dönmeye başladım. Sonra annemin “şunun ivmesini biraz arttıralım!” dediğini duydum. Tam “Yaşasın duyabiliyorum artık!” diye haykıracakken makine askerdeyken kullandığım Tuzla üretimi hurda 4X4’ün yokuş yukarı çıkarkenki homurdanmalarına benzer bir gürültüyle ivmelendi, ivmelendikçe de imkânsız hızlara ulaştı.

Artık etraf kararmıştı. Hurdanın homurtuları da kesilmişti. Derinlerden gelen otoriter bir ses “Komando yürüyüş kararı sayılacak! Say!” diye haykırıyordu. Ardından askerliğim boyunca olmasından korktuğum şey olmuştu; görev yaptığım yazıhanedeki eski bilgisayarın ekranında mavi fon üzerine “System failure!” altında da Türkçe olarak “Kayıtlı-kayıtsız tüm veriler kaybedildi.” onun altında da “Görülen lüzum üzerine askerliğiniz bilinen bir tarihe kadar uzatılmıştır.” yazıyordu. Onun altında da İngilizce, ”Insert coin!” diye yanıp sönen bir yazı vardı.






-...




-hayri irdal
" - !"
Belediye Hoparlörü: "tüh yaa!"
19 Eylül 2009 Cumartesi 22:39
herhalde dünya tarihinde kendi kuruluş yıldönümünü kutlamayı unutan ilk müessese biz yani " "dir. az önce -yani kuruluş yıldönümümüzden bilmem kaç gün sonra- fark ettik ki bir yılı devirmişiz! siz sayın takipçilerimizle birlikte nice yıllara diyoruz efenim!



Halit Ayarcı ve Saz Arkadaşları;
Hayri İrdal
ve
Doktor Ramiz







---->not!

bu arada unutmadan söyleyelim kuruluş tarihimiz "25 Temmuz 2008 cuma" günüdür.

----> bir de unutmadan!

yarın bayram! yaşasın!

Belediye Hoparlörü; "site bozuldu sanki!"
19 Eylül 2009 Cumartesi 22:08
Bu aralar blogger'a bir haller oldu. Ya da Türk telekom'un zımbırtılarında iş yok! Neyse, şu an gördüğüm kadarıyla müessesemizin bazı ıvır zıvırları(düğmecikleri) işlemiyor. giriş butonu bile görünmüyordu da foxyproxy diye bir programı kullanarak DNS değiştirdim de bu gönderiyi öyle yolluyorum. siz de indirin bu programı. söylemesi ayıp youtube'a da bu programdan giriyorum.

" acaba sayın başbakanımız youtube'a girmek için hangi programı kullanıyor?"


foxyproxy programını burdan indirebilirsiniz.

valla açık konuşayım ben bu programı kullanalı fazla olmadı bi yamuğunu görmedim(zaten sitesinde 5 milyon kere indirildi yazıyor.) şimdilik. ama olur da siz bi yanlışını görürseniz bana da bi mail atın ya da bu yazıya yorum bırakın ki ben de yazımı düzelteyim.
imdi gördüm, meğersem foxyproxy'yi aktif hale getirince firefox'taki google arama çubuğundan arama yaparsanız aşağıdaki resimdeki gibi bir şey çıkyıor. google abi bizi muhtemelen "tilki" sanıyor ki bu uygulamayı eklemiş bir de "ben insanım!" diye bir düğme koymuş "tilki"den ayırd etmek için.

-bilgilerinize arz edilir efendim....




































-halit ayarcı
" - !"
tefrika; "Huzur: Bölüm IV"
20 Eylül 2009 Pazar 20:43



önceki bölüm
-bölüm III


HUZUR

IV


Kağıttaki nota tamam der gibi başımı yukarı aşağı sallayarak itaatimi bildirdim. Sonra kalktım odama gittim bir küçük not defteriyle kalem aldım yanıma.

Odamdan çıktığımda annemi mutfakta bulamadım. Salon camından dışarı bakıyordu. Dışarıda birisine eliyle tam göremediğim bir iki işaret yaptı. Ardından bariz bir aceleyle geriye döndü, beni görünce; iki elini direksiyon tutuyormuş gibi salladı ağzını kocaman açarak “taksi, taksi!” diye tekrarladı ve sağ eliyle dışarıyı işaret etti. Tekrar başımı “tamam” diye salladım.

Taksinin ön koltuğuna annem arkaya ise ben oturdum. Annemin telaşından olacak ki taksici arabaya hızlı bir kalkış yaptırdı. Yol boyunca annem birkaç defa arkaya dönüp yüzünde zoraki bir gülümsemeyle bana baktı. Duyamadığımı bilse de bir şeyler söyledi. Sanırım “iyileşeceksin korkma” gibi teskin cümleleriydi söyledikleri. Evden çıkarken yanıma aldığım not defterimi hatırladım, cebimden çıkarıp birkaç cümle yazdım. İlk cümleyi yazmak benim için biraz zor oldu:

“Ben sağırım! Sizi duyamıyorum.”

Sonra sayfayı çevirip adımı, soyadımı, ev telefonumu ve adresimi yazdım. Başka bir sayfaya; “evet!” bir diğerine kocaman harflerle “hayır!” devam eden sayfalara “tamam” “iyiyim”, “kötüyüm”, “hastayım.”, “başım ağrıyor!”, “bir şeyim yok” “üzgünüm”, “mutluyum.”, “yoruldum”, “acıktım.”, “uykum var.” “ben mimarım!” “işsizim!” gibi şeyler yazdım. Evet işsizdim. Askerden geleli iki aya yakın bir zaman olmuştu ve ben hala iş arıyordum. Bu süre içinde sadece dört görüşme gerçekleştirebilmiştim. Dördü de “Biz sizi ararız.” gibi bir cümleyle sonuçlanmıştı. Üstüne üstlük şimdi bir de sağırdım. Ne yapacaktım şimdi. İyileşemezsem eğer-ki içimden bir his hep böyle kalacağımı söylüyordu- geçimimi neyle sağlayacaktım?

Kırk beş dakika sonunda hastanenin önündeydik. Arabadan indiğimde bir rüyadan uyanır gibi oldum kafamdaki iş güç düşünceleri rüzgara karıştı gitti. Annem taksinin parasını verirken ben de elimdeki not defterime; “Babam ne zaman gelecek!” yazdım, anneme gösterdim. Defteri aldı ve “şimdi gelir oğlum” yazdı. Hastane önündeki banklara oturduk. Yoldan geçen arabalara bakmaya başladık. Babamın 82 model fıstık yeşili Mercedes’i karşı sokaktan göründü.



-...

sonraki bölüm
-bölüm V


-hayri irdal


" - !"
tefrika: "huzur bölüm III"
06 Eylül 2009 Pazar 21:15
önceki bölüm
-bölüm II


HUZUR


III



Lise 2 deydim mayıs ayıydı galiba. Biz, birkaç arkadaş öğle arasında okuldan kaçmış deniz kenarında aptal aptal dolaşıyorduk. Ben ayakkabılarımı çıkarmış yalın ayak yürüyordum. Her adımımda ıslak kum tanelerinin parmak aralarıma girdiğini hissediyordum. "Liseyi bitirsem bana yeter herhalde." diye düşünüyordum. Sonrası için iyi bir planım yoktu ama üniversite okuma düşüncesi bana saçma, gereksiz bir şeymiş gibi geliyordu. "Bir iş bulurum, ya da hiç bir iş bulmam sokakta yaşarım öylece; kağıt toplarım, geceleri de sahil kenarına bir çadır kurar orda yatarım." ya da "Sırtıma bir çanta vurur Haydarpaşa'dan trene biner tüm memleketi trenle, yetişmediği yerde de yayan olarak belki de otostop çekerek dolaşırım. Hatta trenle yurt dışına bile gidebilirim. Böylece bir ömrü geçirir, şu dünya serüvenini büyük adam olma kaygısı olmadan bitiririm." diyordum içimden.

Sağ yanımda Pervin yürüyordu. O da benim gibi yalınayaktı. Ayakkabılarını sol eline almıştı. Boşta alan eliyle de havada anlamsız şekiller çiziyor, fazla heyecandan arada bir tizleşen sesiyle bir şeyler anlatıyordu. Çenesi açılmıştı yine. Geçen sömestr tanıştığı sevgilisinden bahsediyordu. Adı Erol'du. 25 yaşındaydı, ne iş yaptığını Pervin'in de tam olarak bilmediği bir dükkânı bir de kartal marka '97 model beyaz bir arabası vardı. biraz agresif biriydi. Mesela şimdi Pervin'in okulu kırıp üç erkek arkadaşıyla sahil kenarında gezdiğini bilse-yanındaki erkeklerden yani bizden dolayı- ona çok kızardı. Hatta belki Pervin'in kolundan tutar sarsar bağırır çağırırdı. Olsun iyi çocuktu Erol yine de. Ha bir de annesi vardı Erol'un. Muhtarın kızı Asuman'la evlenmesini istiyordu oğlunun. Pervin'i bilmiyordu Erol'un annesi. Bilse belki muhtarın kızını değil de kendisini layık görürdü biricik oğluna. Ama Erol bir türlü tanıştırmıyordu onları. Çünkü Erol bu konularda çok hassastı. Erol ciddi ve sert biriydi. Ona laf söylenmez, emir verilmezdi. Aksine onun direktiflerine uyulurdu. Annesiyle Pervin'in ne zaman tanışacağına o karar verirdi. Olsun, Erol iyi çocuktu yine de. Yakışıklıydı...

Bu muhabbetten çok sıkılmıştık. Hilmi ve Özcanla bir iki küçük göz işaretiyle anlaştıktan sonra hep bir ağızdan sesimizi biraz da eski Türk filmlerindeki oyuncular gibi "e" harfini inceltip uzatarak "r"leri ise ağzımızda yuvarlayarak;"Eeeeerooll, Eeeeeroooolll, aaaşşşkııımm!" diye bağırıp Pervin’in etrafında zıplaya zıplaya dönmeye başladık.


Annem omzuma dokundu ve bir kâğıt uzattı. “Doktora gideceğiz. Baban da gelecek hastanede buluşacağız. Doyduysan çıkalım hemen.” yazmıştı kâğıda. Kağıttaki “Doktor” kelimesi on yıl öncesinin tatlı ışıkları içinden koparıp şu an içinde bulunduğum loş sessizliğin ortasına atıverdi beni.


-...

sonraki bölüm
-bölüm IV



-hayri irdal



" - !"
tefrika:"huzur bölüm II"
25 Ağustos 2009 Salı 22:57

önceki bölüm
-bölüm I


HUZUR

II


Bir zaman sonra-ama ne kadar sonra bilemiyorum- annem ayağa kalktı elimden tutup beni de ayağa kaldırdı. Bana bir şeyler söylüyordu. Anlamıyordum tabi ki, duymuyordum ya. o da yaptığının saçma olduğunu fark etmiş olacak ki dün üstümden çıkarıp odanın orasına burasına gelişigüzel fırlattığım elbiselerimi toparlayıp elime tutuşturdu. Bir şeyler söyledi yüzüme bakarak. Böyle bir durumda odamı düzenli tutmam hakkında bir nutuk çekeceğini sanmıyordum; hemen giyinmemi söylüyordu muhtemelen. Sonra hızla çıktı odadan. Ben de gözyaşlarımı silip burnumu çeke çeke üstümü giyindim.

Başıma gelen felaketi düşünüyordum. Evet, felaket, hatta küçük çapta bir kıyamet olmasa da bir facia, kendi sınırlarında gayet etkili bir infial meselesiydi bu başıma gelen. Neydi bu başıma gelen? Dün akşamı düşündüm. Evdeydim dışarıda değildim yani yolda yürürken bana araba falan çarpmamıştı,-24Kf- zaten çarpsa da klasik yerli filmlerden öğrendiğim kadarıyla kör olmam icap ederdi. Sağır olmam değil. Aman Allah'ım sağır mı olmuştum şimdi ben? Bu düşünceyle ürperdim birden. Uyumadan önceki son birkaç saat, gün, hatta haftada herhangi bir ağrı sızım olmamıştı, başıma herhangi bir darbe de almamıştım. Birinin bedduasını da aldığımı sanmıyordum.

Üstümü giyindikten sonra odamdan çıktım. Anneme bakındım, holden salona geçtim hep o havada uçuyormuşum hissiyle. Yoktu annem. Mutfağa baktım küçük masamızın üstünde gelişigüzel konmuş peynir, reçel, zeytin gibi kahvaltılık malzemeler duruyordu. Omzuma bir el dokundu, irkildim. Elin sahibini biliyordum aslında annemdi. Ama sessizlik insanın içini korkuyla dolduruyordu, hele bir de sessizliğin acemisiyseniz durum daha da zor oluyordu.

Elindeki ekmeği masaya bıraktı ve iki elinin parmak uçlarını bir araya getirip sık aralıklarla ve sırayla ağzına yaklaştırıp uzaklaştırarak bilinen en yaygın ve her yaşta insanın anlayabildiği "Yemek ye! Atıştır biraz!" hareketini yaptı.-böyle bir zamanda bile önce karnımı doyurmayı düşünüyordu, canım annem! Anneler böyledir işte...- bu hareket aynı zamanda annemle ilk işaret dili konuşmamızdır. Annem bu hareketi hesaplamadan yapmış olsa bile.

Zorla bir iki lokma bir şeyler yedim. Annem bir elinde telefon mutfağa girip çıkıyordu. Telefondaki kişiye- ki bu muhtemelen babamdı- boşta kalan eliyle havada daireler çizerek ve arada bir gözünden süzülen yaşları silerek bir şeyler, daha doğrusu beni anlatıyordu. Bu arada boşalan çay bardağımı doldurdu. Telefonu kapattı karşıma oturdu. Zorla yutkundu bu yüzünden belli oluyordu. -24Kf- Gülümsemeye çalışarak yanağımdan bir makas aldı. O ara telefon çaldı galiba, kulağına götürdü buzdolabının üzerine mıknatıslı duran kalemi aldı ve yine dolabın kapağında duran not kâğıdına bir telefon numarası yazdı. Telefonu kapattı. O numarayı çevirdi. Telefonu sol kulağına yaslayıp mutfaktan çıktı.

Çayımdan üçüncü yudumu aldığımda şeker koymadığımı fark ettim ve ancak bardağın dörtte üçünü bitirdiğimde içine şeker koymayı akıl edebildim. İşte o kadar dalgın, o kadar kendimden uzaktaydım o anda. Hiç neden yokken dokuz yıl öncesine gitti aklım. 1999 senesindeki güzel bir günü düşündüm.



-...

sonraki bölüm
-bölüm III





-hayri irdal
" - !"
doktor ramiz'in kitaplığı
07 Ağustos 2009 Cuma 00:30
Atatürk

yazar: ahmet köklügiller
köyün çocuğu yayınları
basım: şark matbaası - 1976








Kitaplığımın nadide parçalarından olan bu kitaba bakarken düşünüyorum. Eskiden ne güzel yayın evleri varmış. misal, şu an tanıtımını yaptığım kitabı yayımlayan "köyün çocuğu yayınları" gibi. şimdiki gibi uyduruk japon karikatürlerini, pokemonları çocuk kitabı diye yutturmuyorlarmış çocuklara. hayal dünyasında yetiştirmek yerine örnek alabilecekleri kişileri uygun bir dille tanıtıyorlarmış çocuklara. misal Atatürk gibi.

neyse içeriğe geçelim. efendim yayın evi isminden anlayacağnız gibi bu kitap biricik çocuklarımıza hitap
etmektedir. lakin siz büyüklerin de bir göz gezdirmesinde fayda var.

kitapta Atatürk'ün çocukluğu, eğitim hayatı, savaşları, Atatürk'e yazılmış şiirler ve O'nun vecizelerinden örnekler bulunmaktadır. ayrıca kitapta anlatılanlar el çizimi resimlerle desteklenmiştir.






Kitap çok eski ve yeni basımı maalesef yok. istanbul'daki sahafları gezerseniz belki bulabilirsiniz. Hatta sahafları gezmişken şöyle bir diğer kitapları da inceleyin, okuma alışkanlığınız olsun. boş beleş internette dolaşmayın, okuyun öğrenin. Cumhuriyet, bunca okul boşuna kurulmadı, bu kitaplar boşuna basılmadı. bırakın mankenlerin kıçını seyretmeyi de azıcık okuyun öğrenin gazete okumaktan öteye geçin. boş durmayın, zamanı ve kendinizi israf etmeyin ulan!















-doktor ramiz


" - !"
tefrika: "HUZUR Bölüm I"
09 Ağustos 2009 Pazar 11:19
HUZUR

I

Sabah vakti uyandım. Gözlerimi ovuşturdum, esnedim, gerindim yatağımda: bir gariplik vardı, çözemedim. Üç gündür yıkanmadığım için saçım fena halde kaşınıyordu, tırnaklarımı kafa derime bastıra bastıra bir güzel kaşındım. Fakat bir şey eksikti, anlayamadım. Yavaşça doğruldum, yatağımdan kocaman bir esnemeyle beraber kalktım. Bir iki adım attım içimi garip bir his kapladı. Yürümüyordum da uçuyordum sanki. Evet, ayaklarım yere basıyordu döşemenin serinliğini hissedebiliyordum ama... Seksen küsur kiloluk ağırlığım bir anda kaybolmuştu. Öyle hissediyordum. Uyanamadım herhalde diye düşündüm. Masa saatime baktım; çalmaya başlamıştı. Yani üst kısmındaki küçük çekiç iki yanındaki çanlara var gücüyle vuruyordu ama ses çıkmıyordu! Bir an hareketsiz kaldım öylece baktım, sonra saati elime alıp kulağıma iyice yaklaştırdım, elimde titreşimlerini hissedebiliyordum fakat sesini duyamıyordum. Allah Allah! saat elimden kayıverdi. Durumun vahametini anlayınca telaşlandım haliyle. Parmaklarımı şıklattm, yok! Ses yok! Bağırdım avazım çıktığı kadar ya da en azından öyle umuyordum. Nafile! Gırtlağımın titrediğini, boğazımın acıdığını hissedebiliyordum ama ses yok! Odamın kapısı açıldı annem bir telaş içeri girdi dudakları hareket ediyor, elleriyle havada anlamsız daireler çiziyordu. "Anne ne diyorsun, duymuyorum seni, diye bağırdım, belki de fısıldadım, ya da hiç bir şey söyleyemedim. Bilemiyorum duymuyordum ki, evet duymuyorum!

Annem omuzlarımdan tutup sarstı beni. Hala bir umut dudaklarını oynatıyor bana bir şeyler söylüyordu.-Anne kime anlatıyorsun? Duvar var karşında, anlamıyor, seni duymuyor!-olduğum yere çömeldim ağlamaya başladım. Korkunç bir şey; insanın kendi ağlamasını, hıçkırıklarını duyamaması. Sadece hissederek, yüz kaslarının kasılması, kesik kesik soluması, gözyaşlarının tenini ıslatmasıyla ağladığını anlaması, ağlamayı yaşamaya çalışması... Annem boynuma sarıldı. O da ağlıyordu galiba, vücudunun düzensiz sarsılışlarından öyle anlıyordum.



-...

sonraki bölüm
-bölüm II

-hayri irdal


" - !"
belediye hoparlörü: atari salonuna yeni oyun ekledik!
05 Ağustos 2009 Çarşamba 19:33


/atarisalonu'na yeni oyun ekledik.
oyunun konusu şöyle: şimdi araba gibi bişey var tepesinden ateş ediyor böyle, işte onla önünüze geleni vuruyosunuz. hadi bakalım sırayla birbirinizi kırmadan güzel güzel oynayın. ekrana da fazla yaklaşmayın gözleriniz bozulur.

oyunu oynamak için burayı tıklayın.
" - !"
Belediye Hoparlörü: ilk tefrika hikayemiz "HUZUR"
05 Ağustos 2009 Çarşamba 19:10





'den "10 kısım tekmili birden" hikaye: "HUZUR" Müessesemizin diğer yayınları gibi bu tefrikamız da "arada bir" zaman periyoduyla sizlere ulaşacak. tefrikamızın müellifi çok değerli çalışma arkadaşımız; Hayri İrdal beyefendidir. tefrikamızın ilk bölümünü bugün yayınlıyoruz.


- - !



" - !"
doktor ramiz'le içtimai sıhhat
05 Ağustos 2009 Çarşamba 02:08
"lüzumsuzsa söndür!"

Necip Türk Milletinin kıymetli vatan evlatlarından erkek cinsinden olanlarına askerdeyken sağda solda elektrik düğmelerinin üzerinde bulunan çeşitli uyarı levhalarıyla öğretilen/öğretilmeye çalışılan tasarruf menfumuydu: "lüzumsuzsa söndür!" 2009 yılı itibariyle geçerli olan askerlik sürelerine göre düşünürsek; toplumumuzun erkek bireyleri 28 gün bedelli/6 ay kısa dönem/12 ay asteğmen/15 ay uzun dönem olarak askerlik yapıyorlar ve yüzlerce hatta binlerce defa bu uyarıyı alıyorlar.

sonunda ne oluyor? hiç efendim, hiç! çok kıymetli beyefendiler, hanfendiler! israf, içtimai sıhhatimizin temelini teşkil eden psikolojik betonarmenin demirlerini çürüten deniz kumudur! üçkağıtçı mütahit mimarisidir! ama gençlerimiz ne yapıyor? efendim bir ordan ışık yakıyor, burdan ayfonunu tüm gün şarja takıyor, şuradan internete giriyor, bir yandan pleysıteyşını takmış televizyonda bekletiyor, gitmiş bir de radyoyu açmış oturuyor karşımda.

bre insan hayvanı!

sen ki 28 gün bedelli/6 ay kısa dönem/12 ay asteğmen/15 ay uzun dönem periyotlarının herhangi birinde askerliğini yapmış belki orda da rahat durmamış ceza alıp iki üç ay askerliğini uzatarak tamamlamış bu süre zarfında milyon defa "lüzumsuzsa söndür!" uyarısını almış ama içtimai hayatına tatbik edememiş tembel hayvanı! sen ki askerden geldiği halde, toplum hayatına karışıp ekonomik, kültürel vs. bir şeyler üretip vatanına milletine faydalı olacağına pleysıteyşın oynayıp feyisbuk'ta kız kovalayan uyuşuk hayvanı, dere kurbağası, sefa pezevengi çekirge. git çalış ulan, israfı bırak! toplumun psikolojik temellerine zarar veriyorsun. tüketme üret.

son sözüm kız, erkek hepinize; israfı bırak "lüzumsuzsa söndür!"


-doktor ramiz

" - !"
gündelik düşünceler; "tatsız tuzsuz"
30 Haziran 2009 Salı 00:58


imdi vakit biraz zor geçiyor. gündelik düşüncelerim tatsız tuzsuz, çekilmez oldu. M.J. kulağımda öyle bir yer etmiş ki; her gün sabahtan akşama kadar kafamın içinde dönen plağın sesi kısıldı sanki. çalan şarkıların sözleri değilse de ritimleri eksildi.

sözlerini anlamasak da o heyecanı hissetmek güzeldi.



-hayri irdal
" - !"
gündelik düşünceler; "bir uyduruk hikaye!"
12 Haziran 2009 Cuma 12:34
ekonomik amaçlar güderek gittiğim, ammavelakin olumsuz sonuçlanan uyduruk bir görüşmenin ardından can sıkıntısının da etkisiyle zincirlikuyu'dan mecidiyeköy'e kadar yürüdüm.

yüreğimdeki onulmaz para hırsından olacak ki sabah kahvaltı bile etmeden aceleyle çıkmıştım dışarı. bundan mütevellit açlık bünyemi yoklamaya başladı. dedim ki bir dido alayım kendime. gördüğüm ilk bakkaldan içeri daldım, açlık öyle bir raddeye gelmişti ki artık gözlerimden ateşler saçıyordum. "dido nerdeyse çıksın karşıma!" diye haykırdım. bakkal çırağı ürkek bakışlarla yavaşça geldi, çekingen hareketlerle dido'mu sunağıma bıraktı. ben de zeus misali hesapsızca savurduğum yıldırımlarımla dükkandan çıktım.

işte burası hatanın başlangıcı.

irinine kavuşmuş ferhat misali sarıldım pakete, bir lahzada açtım. ve umarsızca ısırdım, kopardım, çiğnedim. iştahım öyle bir görgüsüzlüğün gölgesine sığınmıştı ki, yanalkarım ağzımın içine dolan çikolatayla iyice şişmis ve de pembeleşmiş, duyduğum hazdan göz bebeklerim büyümüştü.

yıkılır dünyalar...

utanılacak halimle yürümeye başladım. umarsızca yiyordum çikolatamı. hatta yemek değildi bu, tıkınmanın kelime anlamı vücuda gelmişti sanki bünyemde. ve onunla karşılaştım. "ah minel aşk!" ordaydı, karşıdan bütün muhteşemliğinin ardına gizlenmiş geliyordu. ben ise geçirdiğim çikolata krizinin tesiri altında insaniyetinden çıkmış, gremlin'le hobbit arası bir mevkide salınıp duruyordum.

sudan çıkmış bir kedi yavrusuna bakar gibi "hıh!" diye gülümseyip geçti yanımdan. ufaldım o an, silikleştim, hemzemin oldum.

son sözüm sana dido çikolatası: "naled ossun senin gibin çoholataya! naled ossun benim gibin çoholata yiyen adama!"



-hayri irdal



" - !"
çalakalem; "bıktım yaa!"
28 Mayıs 2009 Perşembe 14:07
metrobüs'ten daha yavaş yokuş çıkan bir bilgisayarım var. 800*600 bir render için kırk dakkadır bekliyorum. bilgisayarımın hızlanmasını umarak monitöre vuruyorum. bilgisayar bilgim de işte bu kadar!

- !


-hayri irdal
" - !"
çalakalem; "su altı belgeseli"
13 Mayıs 2009 Çarşamba 14:07
başta yengeçler olmak üzere su altı canlıları hakkında kaptan gousteau tadında sürükleyici ve kültürel açıdan doyurucu bir belgesel. bu belgeselin sonunda su altındaki hayvanatı daha yakından tanıyacak, onlarla adeta ailenizden birilermişcesine samimi olacaksınız.



- !


-hayri irdal
" - !"
çalakalem; "bugün benim doğum günüm!"
10 Mayıs 2009 Pazar 02:20
bugün benim doğum günüm. kelimeler büyüyor ağzımda!



- !


-hayri irdal
" - !"
çalakalem;"iş görüşmesi"
09 Mayıs 2009 Cumartesi 11:51
yazacak bir şey bulamıyorum. var böyle şirketler. ne istediklerini bilmeden ilan verirler gazeteye.


- !


-hayri irdal


" - !"
çalakalem; "odaklan!"
08 Mayıs 2009 Cuma 15:23
bir de böylesi adamlar var. otobüste giderken camdan dışarı bakınca görürsünüz. duvar dibine, ağaç dibine... nereyi gözlerine kestirirlerse. muhtemelen kendilerini yalnız olduklarına inandırarak...

- !




-hayri irdal
" - !"
çalakalem; korku!
06 Mayıs 2009 Çarşamba 17:56
bazen böyle sokağa çıkınca ürperiyorum. paranoyaklaşıyorum ucundan kenarından. böyle içim sıkılıyor. sanki sağda solda gördüğüm tüm "el"ler canım saçlarıma yapışıp çekeceklermiş gibi geliyor, KORKUYORUM!



- !




-hayri irdal
" - !"
çalakalem; "ak sakallı dede"
06 Mayıs 2009 Çarşamba 14:56
karikatür servisi'nden saçma bir çalışma daha. efendim böyle saçma bir karikatürü sizlere sunmaktan utanç (yaaa aslında kıvanç da olabilir, bilemiyorum...) duyarız: "ak sakallı dede!"



- !



-hayri irdal
" - !"
belediye hoparlörü: atari salonuna yeni oyun ekledik!
01 Mayıs 2009 Cuma 01:09

/atarisalonu'na yeni oyun ekledik.
oyunun konusu şöyle: şimdi bir noel baba var ama bildiğimiz gibi değil yani. şeytana uymuş ne yaptığını bilmiyor. siz de noel babayı dayak marifetiyle yola getirmeye çalışıyorsunuz.
hadi bakalım sırayla birbirinizi kırmadan güzel güzel oynayın. ekrana da fazla yaklaşmayın gözleriniz bozulur.
" - !"
doktor ramiz'le içtimai sıhhat
06 Mayıs 2009 Çarşamba 14:59
doktor ramiz'le içtimai sıhhat

"el yıkamanın faziletleri ve toplumsal psikanaliz"

insan denen mahluku kolayca ikiye ayırabiliriz. evet! ayırıyorum işte, buyrun: "ellerini yıkayanlar ve ellerini yıkamayanlar" gördünüz mü? evet bu insan denen mahlukatın içinde öyleleri var ki tabiri caizse; doğduğunda ebe yıkadı, ölünce de imam yıkayacak! dedirten cinsi. bu hayvan eşşoğlu eşşekler ayaklarında ayda bir değiştirdikleri çoraplar- evet ayda bir çorap değiştireni var bunların! öyle ki artık çoraplar bile isyan ediyor adamın ayaklarından- sırtlarında terden sapsarı atletleri, fırçalamamaktan yemyeşil olmuş dişleriyle bir de otobüse binmezler mi. aman yarabbi mahvediyorlar otobüsün içini, kokudan durulmuyor.

halbuki ellerini yıkayanlar öyle mi? özellikle hanfendilerden bahsediyorum burda. otobüs, tramvay vesair vasıtaya bindiklerinde insan içinden; "yarabbi iyiki yaratmışın beni!" diyor efendim. gördünüz mü? demekki neymiş? ellerinizi yıkayacaksınız. sırf ellerinizi değil tüm bedenininzi yıkayacaksınız. azcık medeni olun efendim. nedir bu böyle hayvan mısınız, ahıra mı gidiyorsunuz?

kimi yemek yer ellerini koltuk altlarına sürer, kimi afedersiniz ayak yoluna gider, gittiğinden daha pis geri gelir. nedir bu, soruyorum nedir buuuuu? sen hayvanın önden gideni, bayrak taşıyanı, sana sözüm. sen ne hakla pisliğinle mikrobunla dolaşırsın ortalıkta? ne hakkın var toplumu kirletmeye? senin gibi mikrop yuvalarını kireçleyip derin çukurlara gömmeli ama nerde kanun müsade etmiyor.

neyse sinirlendim yine. efendim diyorum ki yıkanın, ellerinizi de yıkanın saçınızı başınızı da. havalar ısınıyor, insan bedeni azıcık kıpraştımı ter, pislik üretiyor. bunlar hep mikrop, topluma zararlı. çoluk çocuk biniyor o otobüslere, dolmuşlara. hasta olacak yavrucaklar sizin gibi hayvanatların mikrobundan.

hasta ne demektir? hasta insan nedir? söyleyeyim hemen; hasta insan akıl hastasıdır efendim. evet herhangi bir mikrobun tesirinde yaşayan insan, aklını da o mikroba teslim etmiştir. gün boyu kendini hasta eden mikropla meşgul olan zihin asabi olur, etrafındaki insanları da asabi eder. o zaman ne olur? sıhhatli toplum diye bir şey kalmaz efendim. herkes hasta herkes deli. olur mu efendim böyle şey? olur! o zaman ne yapacağız? temizleneceğiz efendim. ellerimizden başlayıp tüm vicudumuzu özenle yıkayıp paklamadan dışarı çıkmayacağız. evet tüm temizlikten nasibini almamış hayvan heriflere, besi domuzlarına sesleniyorum. yıkanın ulan! pis pis sokağa çıkıp asabımı bozmayın. yetti sizden çektiğim. allah belanızı versin ulan!

sıhhatli günler diliyorum efendim!


-doktor ramiz
" - !"
belediye hoparlörü: teoman'dan yeni albüm insanlık halleri
15 Nisan 2009 Çarşamba 20:48
teoman'ın yeni albümü "insanlık halleri" sonunda çıktı. albüm kapağını da yan tarafa koyduk doya doya bakın, gidin kasetçiden alın diye.
" - !"
Asrın röportajı: Freddy Krueger ile söyleşi!
06 Mayıs 2009 Çarşamba 14:57
sevgili okurlarımız. bir süredir yoktuk. peki nerdeydik? amerika'da! sizin için ohio'nun springwood kasabasına çocukluğumuzun tatlı sert amcası Freddy Krueger'ı görmek için gittik.



Krueger, 1428 Elm Sokağı'ndaki evinde bu aralar sakin bir emekli hayatı yaşıyor. mahallenin çocuklarına masallar anlatıyor, dizinde uyutuyor. hafiften göbek de yapmış, yakışmış doğrusu, babacan olmuş. merak edenler için söyliyelim; hala eldivenini çıkartmamış! kendisiyle özel hayatı hakkında keyifli bir söyleşi yaptık.





ZOR BİR ÇOCUKLUK GEÇİRDİM

- öncelikle bizi evininzde ağırladığınız için teşekkür ederiz. bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Krueger - asıl ben teşekkür ederim. efendim ben aslen transilvanya'lıyım. babam annemle evlendikten sonra kan davası yüzünden amerikaya göç etmiş. ben doğma büyüme buralıyım. zaten mahallede kime sorsanız beni bilir, herkesi tanırım. okumadım ben, orta iki terkim. aslında bu içimde bir yara olmuştur her zaman. şimdi keşke okusaydım diyorum. ama ettim işte bi çocukluk bıraktım okulu. gençlere de tavsiyem okusunlar efendi olsunlar. 14 yaşımdaydım babam beni mahalledeki kaportacıya çırak verdi. dört yıl orda çalıştım. arabesk müzikle yoğrulmuş acılarla dolu dört yıl. açıkçası karakterim o yıllarda oturdu.
18 yaşıma geldiğimde evden ayrıldım ve otostopla dünya turuna çıktım. pek çok ülkeyi gezdim. türkiye'ye de uğradım. ülkeniz çok güzel. ikinci mesleğimi istanbul'da edindim. on iki sene halıcılık yaptım. yıllar geçti yaş kemale erdi, geldim otuz beşime. dedim döneyim amerika'ya. kapattım dükkanı esnaf arkadaşlarla helalleştim döndüm amerika'ya.


- peki seri cinayetleriniz nasıl başladı?

Krueger - amerika'ya dönünce evlendim çoluk çocuğa karıştım. birkaç sene mutlu mesut yaşadım. ama sonra geçim sıkıntısı yüzünden alkole başladım. at yarışına tutuldum. üst üste kaybetmeye başlayınca tabi bu beni agresif yaptı. gençlere de söylüyorum kumar illetine alışmasınlar sakın. bir gün yine kupon yatmış, kafam bozuk, evde türkiye'den getirttiğim tekel biralarından vardı. üç beş tane çektim kafam oldu kıyak. açtım teypten müslüm babayı demleniyorum. karı geldi, toprağı bol olsun, başladı dırdıra. ondan sonrasını hatırlamıyorum. gözüm karardı. hanım, çoluk çocuk karşıma kim çıktıysa.... sonrası bildiğiniz gibi. mahalleliyle yüz göz olduk. yaktılar beni cayır cayır.


DİPÇİK GİBİYİM, İSTESEM YİNE YAPARIM!

- sonra da mahallenin gençlerini kırıp geçirdiniz. bunun sebebi nedir? bu çocuklara yazık değil mi?

Krueger - şimdi şu noktada anlaşalım. öldürüyorum ama kimleri? dikkat ederseniz öldürdüğüm tüm gençler ya eroinman, ya alkolik ya da serseri. yani hakediyorlar bi yerde. üstelik on beş senedir kimseye bir şey yapmadım. artık emekli oldum. mahalleiliyle de aramı düzeltim. tekrar bozmaya da niyetim yok. lütfen bu mevzuyu kapatalım.

- cinayet işlemeyi bırakmanızın sebebi acaba yaşlanmanız olabilir mi?

Krueger - alakası yok. hala sapa sağlamım. sıhhatim yerinde. dipçik gibiyim. istesem yine yaparım. başlarım cinayetlere. zaten bakkalın yeni çırağına da gıcığım bu aralar. mel mel bakıyo suratıma, şebek gibi sırıtıyor bişey söyleyince. ben yaşlılıktan değil artık insanlarla iyi geçinmek istediğim için bıraktım. lütfen bu bahsi kapayalım.

BIÇAKLI ELDİVENİM HAKİKİ BURSA İŞİ

- çok merak edilen bir konu var kazağınızı nerden aldınız?

Krueger - efendim kazağımı İstanbul'dan, Mahmutpaşa'da bir dükkandan aldım. ihraç fazlası.

- peki eldiveniniz?

Krueger - onu da Bursalı bir arkadaşım hediye etmişti. Hakiki bursa işidir. bıçakları keskindir.

EVLENMEK İSTİYORUM!

-günleriniz nasıl geçiyor? neler yapıyorsunuz bu aralar?

Krueger - günlerim sakin geçiyor. sabah erkenden kalkıyorum, yürüyüş yapıyorum. eve gelip kahvaltı yapıyorum, gastemi okuyorum, kuponlarımı kesiyorum. genelde evdeyim. tv izliyorum. Türk kanallarına bakıyorum. yemekteyiz programını ve desti izdivaç'ı hiç kaçırmıyorum.

- desti izdivaç? evlenmek istiyorsunuz galiba?

Krueger - neden olmasın? hayat devam ediyor. yalnız yaşanmıyor. iyi bir ilişkiye, evliliğe açığım.

BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM!

- peki başka yapmaktan hoşlandığınız şeyler var mı?

Krueger - söylediğim gibi, artık basit bir hayatım var. sıradan şeyler yapıyorum. eğlenmek için lunaparka gidiyorum, sinemaya gidiyorum. annemlere giderim sık sık. bir de tabi en önemlisi ben de okuyorum. hatta sırf ben değil annem babam, dayım giller, kuzenlerim falan ailecek okuyoruz.

- teşekkür ederiz. peki son olarak okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Krueger - bir gece ansızın gelebilirim!
Etiketler: türkçe diğer aile blog blograzzi resim müzik Yorum yemek yaşam google Film Atatürk hayat risk kültür din Toplum sinema haber para ekonomi internet bilgisayar doğa tarih resimler emo şiir tart çikolata indir bilgi feed blogger ege öğrenci okul iş bulma başarı art kitap Oyun Düşünce dantel Takı örgü karikatür eğitim php Ağlı telefon ışık bebek anne aşk sevgi tabu hayal rap insan televizyon yazar Dizi lake lan Kasa Wallpaper TV psikoloji beden makine analiz dünya iş İstanbul hikaye arkadaş pazar algı borsa ev üretim şiirler deniz destek doktorlar dvd çeviri süt tuz yağ su mail youtube Cumhuriyet genel çizim Türkiye yardım ağaç canlı edebi şar yeşil köy üniversite korku lg sokak DIY kelime kelimeler c site tanıtım yama program mimari hayvan çin yarış ilan pr Mutfak çocuk image yazı hediye erkek saç şapka Ayakkabı Bahçe Elbise gazete rüya lise radyo kek marka masal filmler Güzel firefox restoran oyuncu kitaplar ney Sözler Basın düş kış ekonomik belgesel Bursa Köfte yalnız arama blogspot dantel örnekleri elişi yazma albüm tuzlu tatlı balık et reçel şiş ayet Vecize söz tavsiye ALLAH nur çocuklar url umut boğaz türk filmleri oyuncular yönetmen vizyon diş araba RSS hoparlör tuş uygulama net ekin mimar ateş kayıt 2008 agresif emir uyku sabah arabalar Elveda Rumeli dükkan spo bugün ders sevgili röportaj muhabbet Pars çocukluk duru yeni emekli oto auto hizmet sahaf olay alem zaman gül güz Gece kar çay dil UK ram plan kedi dant el örnekleri dante oya lif şal model çorap eren dua dini eliş eylül utube ep lp klasik ayak tur doğum ölüm it Tartışma akıl basit mim kuş işleme örnek tığ yün yuva rahat anı Doğal buluş kart Zan gariplik çaba anlam mana telaş zen cam aptal amaç sıkıntı acı evlat doktora tasarruf Ca fen gereksiz asa dns telefonu heyecan yazmak okumak OST OVA ben sen yayın açıklama eski uç yol mu Kekler otobüs 4x4 Mercedes hastane doktor tren metro zihin Hp hissetmek psikoloj fiş öZLEM sahip şebeke aykırı renkli alp erkekler gündelik tıkla Kadı saat amd atom ekran ilk renk uydu çelik huzur arabesk boncuk alkol fal ilişki keyifli nasıl sevg bilgiler yağmur Aşık bana başka beni değil gibi göz gözlerin gün Her iki kan kara mavi nesin Rüzgar Sana seni ve wiki yeter yg yüz zeus eller gözler ömür ms alabalık bedel kırmızı kız kurbağa ırak

İslam dünyasının en önemli hekimlerinden Haris b. Kelede’nin de tıp tahsilini yaptığı İran’daki Cündişapur hastane ve tıp okulunun “bimarhane “ adıyla [...]
Tuğranın Tanımı ve Özellikleri
03 Eylül 2009 Perşembe 01:42
Tuğra farklı kültürlerde yer almayan ve sadece Türk Kültürüne ait olan önemli bir kültür değerimiz olarak hala ayrıcalığını korumaya devam ediyor. Osmanlı döneminde padişah isimleri ile öne çıkan Tuğra, günümüzde farklı tarzlarla yaşatılmaktadır.

Tuğra , Osmanlı sultanlarının gözalıcı kaligrafik nişan veya arması, bir çeşit imzasıdır. Sultanın ve babasının adını ve çoğunda el muzaffer daima dua ibaresini [...]
Türk Kültüründe Temizlik ve Sağlık
03 Eylül 2009 Perşembe 01:11
Temizliğin sağlığımızdaki yerini hepimiz takdir ederiz. Tarih boyunca bir çok millette rastlanmayan temizlik anlayışı ile hamamların yapılması ve her insanın kendi evinin önünü temiz tutması, günlük temizliğe önem vermesi Türk Milletini sağlık için temizliğe verdiği önemle öne çıkarmaktadır.

Avrupa milletleri sağlığa zarar veren şeylerden kaçınmayı ve temizliği Türkler’den öğrenmişlerdir.
Avrupa’da salgın hastalıkların kol gezdiği ve Avrupalıların temizliğin [...]
Türk Kültüründe Cömertlik
03 Eylül 2009 Perşembe 00:51
Türk Milletinin genel karakterini yansıtan en önemli özelliği cömert olmasıdır. Bu nedenle cömertliği abartan başka bir millete de rastlanmamıştır. Kültürümüzü her boyutu ile ele almalı ve günümüzde kaybettiğimiz değerlerimize yeniden hayat vermeliyiz.

Türkler karşılık beklemeksizin çeşmeler yemekhaneler misafirhaneler hanlar mektepler yaptırmışlar; bu amaçla vakıflar kurmuşlar; üstelik yaptıkları yardımlarda din ve millet farkı gözetmemişlerdir.
Türkler’in en fakirinden en [...]
Türk Tarihi ve Kültürü
02 Eylül 2009 Çarşamba 02:00
İslamiyet Öncesi Türkler
Türkler, dünyanın en eski, asil, büyük devletler kurup, pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medenî milletlerinden biridir. Türkler, Nuh peygamberin oğullarından Yâfes’in Türk adlı oğlunun neslindendir.

Tarihî şahıs, boy ve millet adlarının oluşumuna göre, Türk kelimesinin aslı “türümek” fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında “türük” ve nihayet hece düşmesiyle “Türk” kelimesi [...]
16.Türk Tarih Kongresi Toplanıyor
02 Eylül 2009 Çarşamba 01:07
Türk Tarih Kongresi toplanıyor. Kongrede Türk Tarihi ile ilgili eski dönemlerden cumhuriyet dönemini ilgilendiren bildiriler sunulacak. Tarih bilimine ve Türk Tarihine ışık olması dileğiyle, kongreye yer alacak tüm katılımcılara başarılar dileriz.
Türk Tarih Kurumu Daveti:
Sayın Meslektaşımız,
Birincisi 1932 yılında, Kurumumuzun kurucusu Atatürk’ün koruyucu başkanlığı altında başlatılan ve amacı Türk ve Türkiye tarihine ait orijinal bildirilerin sunulduğu, Türk [...]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder