1) Muse - Citizen Erased
Absolution Muse'cusuydum aslında son dönemlere kadar. o albümle yatar kalkar, diğer albümlerden ancak bir iki şarkı dinlerdim toplam. ama Origin of Symmetry'e bi "vay anam!" demek istiyorum huzurlarınızda. her nekadar olağan üstü bir albüm olsa da, bir tane daha Absolution çıkabilir kanımca. yada ona benzer şeylere denkgelebilir insan. ama şu albümün kafasında bir albüm daha olacağını sanmıyorum. albüm yorumuna döndü iş ama, şarkı ile albümün yorumu da birbiri ile paralel bana göre. ki, şarkı da albümün en güzel 2-3 şarkısından biri ise. sözler ve konu ise harika zaten! bir de; iyiki şarkıya yaylı enstruman koyma fikrinden vazgeçmişler son anda...
2) Black Bonzo - Yesterdays Friends
çok çok fanı olmadığım ama 70ler progrock'ına olan hörmetlerinden dolayı büyük saygı duyduğum Black Bonzo'nun Sound of the Apocalypse albümünden çok leziz bir şarkı. albümdeki kayıt ve tonların en çok bu şarkı ile bütünleştiğini düşünüyorum. özellikle de klavye kullanımı beni oldukça tatmin ediyor. bu adamlar daha çok ekmeğini yer bu piyasanın. günün birinde bir başyapıt çıkarma ihtimalleri var mı peki? yok değil bence...
3) Conor Oberst - I Don't Want to Die (in the Hospital)
Bright Eyes'ın Arda Turan'ı diyelim bu elemana. genç ama oldukça tecrubeli ayağına. yetenek de yok değil ama benim istediğim seviye ve tarzda değil, aynen Arda Turan gibi. kendi adını taşıyan albümü de beni pek sarmadı açıkçası ama, bu şarkı gerçekten eğlenceli. bu şarkıda "i don't want to Die in the hospital" diyerekten Türkiye'de SSK hastanelerindeki bürokrasinin vahim durumu eleştirmiştir genç arkadaşımız. bestenin de aynen kovboy barı atmosferinde olması ise bir çeşit gönderme bence, "Ringo'nun ahırı mı lan burası" gibisindenden. bukadar saçmalamışken diğer şarkıya geçmekte fayda var...
4) Elbow - Red
Elbow'un Asleep in the Back albümü bence kaçırılmamalı. her ortamda bunu bilip bunu söylerim. aldırış etmeyenler ise şu şarkı ile ilk adımı atabilirler. "bana göre" kaliteli bir vokale sahipler. besteler de genelde iş olsun diye yapılmamış kesinlikle. Red güzel şarkıdır, parayı alır hertürlü. bu gruba giriş içinde gayet uygundur, rahattır. haff hafif davuldu, trampetti derken vokalle yaylılar başınızı okşayıverir.yakışır!
5) The National - Mistaken for Strangers
Boxer geçen sene en çok dinlediğim birkaç albümden birisidir. o albümden de en çok döndürdüğüm şarkı bu ise; demekki bu şarkı geçen sene en çok dinlediğim üç beş şarkıdan birisi demektir. hesap kitabım iyidir görüldüğü üzere.
ilk olarak Mister Deniz demişti bana "abi tam senlik" diye, adamın beni tanıdığının ilk göstergelerinden birisiydi bu. safkan Amerikan işi indie rock. gittiğim mekanlarda duymak isteyeceğim müzik budur aslında. hani birayı fazla diplediğinizde ağzınızın iki kenarından akan birayı kolunuz ile sıvarsınız ya, öyle birşey bu! (kurduğum cümleden evel tesadüfen gerçekleştirdim bu hareketi, şarkıya da acaip uydu. dur bidaha yapayım!)
6) Fleet Foxes - Ragged Wood
başta pek sallamamıştım albümü, sonra ordan burdan övgüler, ödüller falan okudum. daha bir önemseyerek eğildim albüme. "ye kürküm ye" davası tabi, millet kral derse daha bi değer kazanır gözünde. ama şu şarkı var ya! hani yaşım 20 olsa, altımda tamponu yere sürten 1955 model bir Chevrolet Bel Air olsa, Amerika'nın köhne bir kasabasında yanımda hatunumla çayır çimenin arasında, göle yada nehire nazır bir ağaç altında piyizlenirken, allah he verdiyse iki kere patlatıp frekansı zor ayarladığım araba teybinden şu şarkı çınlasa... çok şey istedim, evet!
7) Foo Fighters - Come Alive
pek fazla sevmediğim grupların da güzel şarkılarını buraya koyuyorum ki, anlayın kaliteli bulduğumuz herşeyi takdir ile karşılayıp onore ettiğimizi. Nirvana’yı hiç sevmedim oldum olası. Hele bir de grubun yancı davulcusu Dave Grohl eline gitarı alıp beste yapacak da şarkı söyleyecek, ben de beğenecem! Mümkün mü? “değil” derdim daha evel ama Echoes, Silence, Patience and Grace gerçekten güzel bir albüm, gelen olarak ele aldığımızda. Ama bu şarkı albümün de üstünde bana göre. Şarkı öyle bitiyor ki, nasıl başladığını unutuyor insan. Hele de bunu 5 dakikalık bir zaman diliminde yapmak gerçekten büyük baraşı. Mister Ug "Dave beste yapmayı öğrenmiş" demişti bu şarkı hakkındaki yorumunda. on numara yorum diyorum buna ben. olayın özeti budur!
8) Lamb - Fly
Massive Attack ekolünden bir trip-hop grubu Lamb sevdiğim bi grup. klasik; belirleyici ritm, binbir altyapı, sınırları çizen baslar ve seksi vokal kombinasyonlu bir şarkı. compilation'ın geri kalan şarkılarına baktığımda, bu şarkının albümün yönünü değiştirdiğini anladım. hangi kafayla koyduysam? ingilizcede "lamb" koyun anlamına da gelir. acaba ondan mı ki? çok köyütdü bu evet! yazdık artık, napalım?
9) Goldfrapp - Utopia
bana göre efsane grup ve efsane albüm. ayrıca şarkı da efsane. son albümü Allison ile 43 yaşında da olsa evlenirim. hatta hanımköylü olurum. Lamb'dan sonra bu gruptan bir şarkı koymamın sebebi sanırım bu işin kraliçesinin aklıma gelmesidir. Seventh Tree de pek sarmadı zaten, Felt Mountain'dan başka çıkar yolu yok. tribin bini bir para!
10) The Black Heart Procession - A Light So Dim
The Black Heart Procession'ın Two albümü arşivlerde bulunmalı. yine bir Mister Ug keşfi. lanet olsun, hep bu adama denkgeliyor! ama adam sarraf, yapacak birşey yok. neden dedil "abi gel beraber blog açalım" diye. başkasına yar etmemek gerekirdi. "birkaç gündür yüzüm gülmüyor" gibisinden bir başlıkla eski blogunda duyurmuştu kendisi bu albümü. biz de çok meraklısıyız ya surat asmanın, çektik albümü. allahından bul Ug. bu şarkı da sana gi... öhöm. gelsin! piyanolar da bana!
11) Grinderman - Rise
fazla yaşacak birşey yok; Nick Cave ve Warren Ellis! her zamanki halleri işte!
12) Oasis - Stop Crying Your Heart Out
Oasis hiç sevmem, elemanlarını ise daha bi hiç sevmem. Heathen Chemistry de fena albüm değil aslında, haklarını yememek lazım. ama bu şarkıyı şarkı yapan etkenler ne bu grupla ne de albümle alakalı. tamamı ile sözleri ve de "The Butterfly Effect" denen insanın ömründen bin yıl götüren o lanet filmin insanı yerden yere vuran sonu önemli kılıyor bu şarkıyı. aklıma gelmişken filmi de torrente atayım, dursun bir köşede. bak gözlerim doldu yine!
13) Refree - Quitamiedos
derken arkadan albümün son şarkısı giriverdi! albümle aynı adı taşıyan şarkı; "Quitamiedos". Raul Fernandez adında Katalan bir genç. şarkının ilk yarısındaki rahatsız edici arpej ile saykedelik klavyeler ile sizi avangard bir ortama atıveriyor. Kayo Dot geldi aklıma bak, trompetler ve akor geçişleri ile. aklıma gelmişken onlara da çatayım; aklını başına al Toby! albümü en iyi bu şarkı ile bitiririm diye düşünmüşüm heralde koyarken, ne de güzel düşünmüşüm. harbiden bunla bitermiş bu albüm...
birbaşka Complilation'da görüşmek üzere!
"Battlethepinkrobots Compilation, Vol.5 , Link 1"
Read more...
Yardıran Scatterbrain , 1 yorum
Etiketler: black bonzo, compilations, conor oberst, elbow, fleet foxes, foo fighters, goldfrapp, grinderman, lamb, muse, müzik, oasis, okhydokhy, refree, the black heart procession, the national
Battlethepinkrobots Compilations, vol.4
14.2.09
valentine's day'e denk gelen yeni bir compilation çalışması ile karşınızdayız saygıdeğer okuyucu. bugün sevgililer günü diye aşk şarkılarının dibine verebilirdim, ya da bugün yalnız olanlar için damardan şırıngayı basabilirdim, ama ben insaniyetli biri olmayı seçtim. şarkılarımız hem aşık olanlara, hem yalnız olanlara, hepsine hitap eden bir toplama oldu. şu albüm şu şekilde piyasaya çıksaydı yüzyılın en klas albümlerinden biri olurdu açık söyliyeyim. çok acaip bir albüm oldu, çeken bir daha çeksin derim. öyle güzel...
klasik olduğu üzere kısa notlarımızı da yazalım şarkılarla ilgili, bilgilensin dinleyici. herşey sizler için, biz sizlerle varız. ayrıca happy valentine's day!!
1 - van der graaf generator - the undercover man
bir progrock efsanesi van der graaf generator, fakat neredeyse yok sayılır ve çok az kimse tanır ya da sever. sanırım bu grubu türkiyede tek seven benim. albümümüz grubun kült şarkısıyla açılıyor; the undercover man. şarkının benim için değeri çok büyüktür, vokalist peter hamill tek başına alır götürür, üflemelilerin de katılımıyla hissiyatın bini bir para olur. bu da böyle güzel bir şarkı işte.
2 - rem - try not to breathe
rem'in en sevdiğim şarkısı budur işte. şarkı gelmiş geçmiş en büyük albümlerden 1992 tarihli "automatic for the people"dan. bu şarkıyı mike stipe'tan başkası söyleyebilir mi bilemiyorum, öyle hakim öyle kendine mal etmiş şarkıyı. herşeyiyle müthiş bir şarkı. yavaş yavaş havaya giriyoruz.
3 - beatles - i'm only sleeping
beatles evrendeki en iyi şarkılardan birkaçını yaptıysa bu da onlardan biri olabilir. taa 60'lardan tınılayan şarkı bugün bile müthiş orjinal geliyor kulağa, beatles'a özgü mükemmel bir ritm duygusu, harika vokaller ve tersten çalınmış sololarıyla şarkı insanı müzikten bezdiriyor. hiçbir zaman bu adamlar kadar yetenekli olamayacağımı bilmek ne kadar üzüntü verici. bazı yönlerden üst noktadalar, çok bariz...
4 - nick drake - made to love magic
çok üzücü bir şarkı, nick drake gibi bir dahi tarafından yapılmışsa etkisi çok daha yıkıcı olabilir. "kimseyi sevmemek için doğmuşum, kimse de beni sevmemek için doğmuş" gibi daha ilk dakikadan yürekleri burkan sözlerle nick drake yine bel altı çalışmış, yine üzerimize üzerimize gelmiş, yine bir şaheser ortaya koymuş. biz de çaresiz dinliyoruz.
5 - jeff buckley - forget her
"made to love magic" in arkasına bunu koymam ülkedeki intihar oranını arttırabilir, şimdi farkettim. genç yaşta kaybettiğimiz büyütk yetenek jeff buckley "insanların ağzına sıçılmasın" diyerek albümüne bile koymadığı "forget her" ile boynumuzu büktürmek için geliyor. sözler ayrı bir olay, müzik ayrı bir olay. yüzümüz gülmedi şu şarkıyı dinledikten sonra anasını satiyim.
6 - tindersticks - can we start again
babalar en klas şarkılarından biri olan "can we start again" ile albümümüze konuklar. çok naif, kendi halinde ve anlam dolu bir şarkıdır, eski sevgililere yazılmıştır. buruk bir sevinç gibi bir şarkı, tam ortada ilginç bir hissiyatı var. adam gibi adam grup tindersticks'den adam gibi şarkı. dinleyin.
7 - the besnard lakes - and you lied to me?
60'ları geri getiren bir kayıt, tonlarıyla, havasıyla. besnard lakes "are the dark horses" albümünü çıkarttığında saykedelik tınılarıyla hemen insanı kendine çekiyordu, kayıt çok eskilerde yapılmış fakat yeni ortaya çıkmış gibi duruyordu. albümün bombası "and you lied to me" bu formülü içeriyor, gitar tınılarından vokallere kadar inanılmaz bir "vintage" havası var, beste de harika olunca tadında yenmiyor. fakat ne yazık ki albümdeki diğer şarkıların bu şarkının kalitesinde olmadıklarını belirtelim. nasıl bir albüm yapmışım allahım boş şarkı yok!
8 - porcupine tree - sleep of no dreaming
şarkı en sevdiğim porcupine tree şarkısıdır. bir kaç kişi için de aynı etkiyi yarattığına eminim, sencere ve emreye mesela. ortak geçmişimizin en güzel anılarından birini yaşadığımız zamanın fon şarkısıydı "sleep of no dreaming", hala dinleyince heryeri kar kaplanmış bir istanbul aklıma gelir. büyük şarkıdır.
9 - bono & mdh band - never let me go
hayatımda en çok dinlediğim şarkılardan biri de budur. "the million dollar hotel" filminin soundtrack'i için u2 elemanlarının aralaarına bir kaç müzisyen daha alarak yeni bir grup oluşturması ile ortaya çıkan o harika soundtrack albümünün en fiyakalı şarkısıdır "never let me go". u2'yu ne kadar sevmiyorsam bu şarkıyı o kadar seviyorum. herşeyiyle görgüye erişmiş bir şarkıdır, işte vokalleri inanılmazdır, altyapısından üflemelilerine kadar herşeyiyle kusursuzdur. üzer sizi, canınızı sıkar, dikkat edin.
10 - coldplay - death and all his friends
coldplay son albümü "viva la vida"yı yaparken bir başyapıt ortaya çıkaracağının farkında mıydı ki? bu şarkı o harika albümün en uç eseridir işte, şarkının bir yerden sonra aldığı yeni form ve muhteşem vokal melodileri, sondaki post rock dokunuşu çok çok üst seviyede, inanın ki hiçbirşeyle kıyaslanmayacak kadar iyi. kulağına güvendiğim ve şarkıyı dinlettiğim her adamın kafasını kırması bunun kanıtı. bay emir son gördüğümde bu şarkıyla yatıp kalkıyordu. inanılmaz bir şarkı, kıymetini bilmek lazım.
11 - metallica - hero of the day
ben bu şarkıyı çok severim. insanların aksine "load" albümünü de çok severim. okhy de sever biliyorum mesela. çünkü güzel albümdür, ölçülü ve efendidir, içtendir. "hero of the day" bence ara dönem metallica'nın yaptığı en güzel şarkılardan biri. son albümü yapacaklarına içten bir "load" daha patlatsalar daha mutlu olurdum inanın ki. bırakın thrash'i slayer yapsın arkadaşım, siz içten iken daha güzel adamlarsınız.
12 - dredg - whoa is me
albümümüz kah ağlattı kah güldürdü, son bir şarkıyla enerjimizi geri kazanalım istedim. dredg orjinal tarzı ile yeni kanallar açtı, "whoa is me" o kanalların en güzel örneklerinden biri. dinleyelim de çilekeş falan nerden çarpmış onu öğrenelim. büyük grup başkalarını etkilemeyle olunmaz mı zaten?
http://rapidshare.com/files/198023543/battlethepinkrobots_vol_4.rar.html
http://uploaded.to/?id=0mdni0
Read more...
Yardıran ug , 6 yorum
Etiketler: beatles, besnard lakes, coldplay, compilations, dredg, jeff buckley, mdh band, metallica, nick drake, porcupine tree, rem, tindersticks, ug, van der graaf generator
Battlethepinkrobots Compilations, vol.3
6.2.09
Battlethepinkrobots Compilations tüm hızıyla devam ediyor. ama busefer çok farklı bir biçimde. malum havalar soğuk, kapalı, kasvetli, moraller bozuk, kriz diz boyu, şu, bu. açacaksın paranın yettiği içkiyi, atacaksın bu albümü loopa, küfredeceksin Okhy'e, "dostmusun, düşman mı be birader" diyeceksin gecenin sonunda. zaten bloga giren üç beş kişi var, onları da zehirleyim olsun bitsin. çiğköfte gibi bir albüm. yerken iyi, çıkarken kötü!
1- Oceansize - Commemorative 9/11 T-Shirt
Everyone into Position gibi bir albümden sonra Frames'in nete düştüğü haberini aldığımız gibi çektik Mister Ug ile, aynı anda dinledik o gece. O albümü çokiyi analiz etmişti 2 tur dinleyip, ama ben ilk şarkıda takılmıştım. huyum kurusun, Ug hiç sevmez bu huyumu. daha sonra diğer şarkıları dinledim, zayıf gelmişlerdi bu şarkıdan sonra. albümü anlayabilmem, değerini farketmem aylar sonrasına nasip olmuştu. sırf şu şarkı bokuna. mükemmel bir şarkı. hele de benim gibi sizin de bir commemorative tişörtünüz var ise fena üzer adamı. burdan "komando tişört" diyen İlkay arkadaşıma da sevgilerimi iletiyorum! aslında haklı adam, "83/2 bilmemkaçıncı komando birliği" gibi tişörtler de yok değil...
2- A Perfect Circle - The Noose
bilenler bilir bu ızdırabı. öyle bir şarkıdır ki, ingilizce bilip sözlerini anlamanıza gerek yok. onun bokuna öldüğü kalleş yarine ettiği sitemi iliklerinizde hissediyorsunuz zaten. Maynard gibi bir adam ediyor bu sitemi hem. melodiler de sitemkar, delayler kemiriyor insanı. öldürmez, süründürür şerefsizim. fevkaladenin fevkinde gitar tonları var, nasıl da buluyor imansızlar. Behringer V-Amp'ten neden çıkmıyo lan bu sesler? kulaklıkta mı sorun var acep?
3- Dredg - Scissor Lock
Scissor Lock denen Japonistan karabasanı mevzuları. tehlikeli gerçekten. albüm zaten sanat eseri, bu şarkıyı da seçerken zorlandım açıkçası. ama bu başka, evet. en sevdiğim kayıtlardan birisidir bu albüm, enstrüman, atmosfer, vokal bütünlüğü inanılmaz. besteler de 10 numara olunca tadından yenmiyor. ama bu şarkı 11 numara. negüzel söylüyon lan Gavin. adı Gavin ise korkacan, bunu anladım. listenin son şarkısı yapmayı düşündüm ama, uykuyu kaçırmak istemedim açıkçası. bu arada burdan sesleniyorum Dredg'e; hani olm yeni albüm? 2006nın Mayıs ayından beri "yeni albüm geliyomuş" laflarını duyuyoruz! ayıp be!
4- Godspeed You! Black Emperor - Moya
albümün en sakat 5 şarkılık serisi başlıyor bu şarkı ile. kendisinden sonraki şarkı ile gönlümdeki 1 numarayı paylaşıyorlar belki de. ara ara sıra değiştiriyorlar falan. her ruh halinde, her dinleyişinde aynı şeyleri hissettiren, bakışlarımın mal gibi bir taraflara dalmasına sebep olan bir şarkı. şu şarkıyı yapmış olsam Mister Ug ile muhattab olup da beraber blog yazmazdım. şarkıdaki akustik inanılmaz. kopkoyu bir şarkı, karanlık manasında değil ama kesinlikle. kıvamı koyu. kremalı mantar çorbası gibi, civa gibi. özkütlesi hayli yüksek. GYBE'nin bu şarkıdan sonra dağılması gerekirdi belkide. söz möz yok şarkıda ama Ceza yada Sagopa'dan daha hızlı konuşuyor. daha çok kelime barındırıyor. öyle birşey işte, saçmaladım belki de, öhöm...
5- Mogwai - Ratts of the Capital
al sana post-rock! beni bu müzik türüne bağlayan, hayatımı ve müzik görüşümü değiştiren, nice gruplar ağzıyla kuş tutsa beğenemememi sağlayan, bilgisayar ve mp3 çalarımın olmadığı bir dönemde sırf bu şarkıyı progarchives'den dinlemek için internet kafelerde süründüren, hatta ve hatta grubun çıtayı kendilerinin bile ulaşamayacağı bir yüksekliğe koyup, bestelediğine, kaydettiğine pişman olduğu şarkıdır. üstteki şarkı ile çekişir dururlar ama bunun yeri ayrıdır. "lan bunu ben yapsam ne olurdu" cümlesini en içten sarfedeceğim şeydir. anlatılmaz, yaşanır. "aha dur yine çalayım" olursun, benim şuanda olduğum gibi. ve bütün gece döner o, öyle bir huyu vardır. allahından bul Mogwai!
6- Magyar Posse - 6
Mister Ug günün birinde "abi bir albüm buldum, böyle birşey yok. böyle soğuk melodiler yok!" diye paniğe kapıldı, "noğluyo lan?" diye mevzuyu anlamak için çektim albümü. ipim kuşağım denk iken 2007 yılının ağzına sıçıverdik bu albüm ile. sen de allahından bul Ug. sadece ben değil, bir grup insanın da hayatına mal oldu. helal olsun diyoruz yapanlara, böyle büyük hissiyatlarla müzik yapanların arkasındayım her daim. çift gitar, 2 melodi, dakikada 3 trampetli, bol tütsülü gotik doom gruplarından bahsetmiyorum tabiiki. albümdeki şarkılar 1,2,3,4,5,6,7 olarak adlandırılmış. gerçi myspace'de farklı bir ad konmuştu bu şarkıya ama, aklımda değil şuan. 5 şarkı boyunca geren albümün patlama noktası kesinlikle. üstteki 2 şarkıyı yapan gruplarla birlikte en sevdiğim post-rock grubudur. bu 3lüden gayrı dinlemiyorum da gerçi çok zamandır. neyse, fazla uzatmayalım. 6 felakettir. hani "bir sepette yedi yumurta var. altı çıktı, kaç kaldı?" sorusu vardır ya, cevabı "hepsi kırılır" olan. bu da öyle, bu şarkı olmasa diğerlerinin de kıymeti kalmazdı, gibi. ne dedim ben?
7- Jaga Jazzist - Swedenborgske Rom
üsttekiler post-rock yapıyor ise bunlar da post-jazz yapıyor diyelim. üstteki gruplardaki, müziğin teknolojik yönlerini iyi kullanmanın yanında büyük hissiyata sahip olma özelliğine ek olarak büyük bir teoriye sahip olduklarını yaptıkları müziğin her noktasında belli ediyorlar. 3:30a kadar usul usul giderken, koro vokal ve yaylılarla ruhumuzu okşarken, o andan itibaren dönüşü olmayan bir yola giriyor şarkı. 5 dakika boyunca aynı sakat melodi etrafında katman katman büyüyor da büyüyor. kartopuyken çığ oluyor. her dinlediğimde aptal gibi olurum. gol sevincinde arkadaşlarını köşe gönderine çağıran Hakan Şükür şaşkınlığını alır sıfatım.
8- Ulver - All the Love
2007 yılını zehir eden bir diğer albüm daha. Garm'ın yapmadığı bir bu kalmıştı, bunu da yaptı. daha albümün başındaki 2 şarkı ile 2 golü attı bize. sonra kontrollü bir oyunla birkaç gol daha buldu. ilk yarıda farkı açtıktan sonra 2. yarı pek zorlamadı kendini de bizi de. Barcelona gibi albüm. albümün tarifi tam olarak budur benim için. şarkının tarifi yoktur. Garm'ın tarifi ise şarkının her noktasında var, böyle birşeyi ilk defa yapmasına rağmen. "Garm nedir?" diye sorarlarsa cevabı 2:05de olmadık yerden giren ters piyanodur mesela. kulaklıkla ilk dinlediğimde başka biryerden geliyor sandım sesi. yoksa öyle birşey yok da benim mi kafamda oluşuyor bu piyano melodisi? bir bakın hele, siz de dinleyin babanızın hayrına. cevabınızı bana bildirin, kıllandım çok. (albüme yönlendirme çabaları)
9- Opeth - Burden
bu da 2008in en bomba albümünden nadide bir şarkıdır benim için. daha evel albüm hakkında birşeyler yazmıştım, "bu yılın en büyük albümü, 'My Arms Your Hearse'den sonra 'Blackwater Park' ile birlikte en iyi Opeth albümü" demiştim.aynı şeyler hala geçerli benim için. eşsiz bir mellow havada, harika icra edilmiş bir beste. dozunda hüzün, bolca prog rock esintileri, harika klavyeler, 10 numara vokal ve vokal melodileri, özenle yazılmış gitar solo atışmaları da cabası. he bir de enteresan bir outro denemesi. daha ne olsun! Opeth yapıyor kardeşim, artık tam olarak eminim. hiçbir şüphem kalmadı bu gruptan. Mikael de konserlerde isterse mezdeke şov yapsın, çükümde olmaz afedersiniz. bize böyle albümler, böyle şarkılar gerek.
10- Nick Cave & The Bad Seeds - Black Hair
rock alemlerinin "Hairy Mature" abisi, adam gibi adam, karizmanın sözlük karşılığı olan Nick Cave dayının PJ Harvey ablamızın ardından yaktığı ağıttır. sözler felakettir zaten. arkada ise Warren Ellis amca akordiyonla gerer mevzuyu. Nick'in üstüne gelir, daha da üzer adamı. "The Boatman's Call" albümü için sıradan, senin benim gibi adamlar için ise inanılmaz bir şarkı. hele sonda "Today she took a train to the West" der ki, nekadar basit ve içten bir anlatımdır o. PJ Harvey'in götü kalkar o günden sonra tabi. yanlış yaptın be Nick abi, kaçan kovalanır!
11- Shining - Ytterligare Ett Steg Narmare Total Javla Utfrysning
İsveç blackmetalinin Justin Timberlake'i olan Kvarforth'un grubu Shining'in ebemizi belleyen "V:Halmstad" albümünün giriş parçası. "Yettigari" diye anıyorum bu şarkıyı. şarkının adını kopyalamadan yazana Lindsay Lohan veriyormuş. bunu duyar duymaz ezbere giriştim ama yine nafile, kopyalayıp yapıştırdık. albüm de 2007'de bana yapıştırdıydı aynen bu şekil. aslında şarkı değil de, albüm yapıştırdı. 2007'mi mahfetmişim be arkadaş. şurada dlikanlı gibi bir açıklama da yapayım; aslında ben bu albüme bu grubun "Besvikelsens Dystra Monotoni" parçasını koyacaktım. Yettigari'yi koymuşum. ama aşağı kalır yanı yok. beni yıllarca mesafeli kaldığım blackmetal ortamlarına atan albümdür. gerçi o ortamla ilişiğim bu ve bir iki gruptan ibarettir hala. Identity filminden efsane bir alıntı ile başlıyor parça ve albüm: "As I was going up the stair, I met a man who wasn't there. He wasn't there again to-day. I wish, I wish he'd go away". hayatımda yorumcunun acısını en çok hissettiğim albümdür. bu şarkıda da durum bundan ibaret. sanki vokali yaparken bir taraflarını jiletle kesiyorlar veledin. gerçi bu da uzak bir ihtimal değil, adamın şekle bakarsak. bi ara arkadan öksürük, tıksırık sesleri bile geliyor. can alıcı, gaza getirici riffler havada uçuyor. aralara ise güzel akustik gidişler var enfes vokal şekli ile birlikte. şarkı ne ise albüm de o, ona göre organize olun. öf amma çok şey yazdım bu şarkıya, yeter.
12- Thom Yorke - The Eraser
Thom amca tek başına laptop'ı ile yapmış diye duydum bu albümü. gördüğüm yerde "abi ses kartın ne?" sorusunu patlatıcam kendisine, daha selam vermeden. gayet minimal, gayet naif, tribin bini bir para. aynen Thom Yorke gibi bir albümün en sevdiğim şarkısı. güzel bir bitiş şarkısı olacağını düşünüp koydum kompileyşına. cızırtılı, can alıcı bir melodinin arkasına beklenmedik ters bir ritm girerek bitiyor şarkı. ya ritm ters, ya da ben melodiye yanlış yerden başlıyorum, yanlış kuruyorum kafamda. bir bakın hele, bana yardımcı olun. (yönlendirme 2)
linkleri de şöyle vereyim;
http://uploaded.to/?id=rkyczw
yada;
http://rapidshare.com/files/194383122/ugandokhybattlethepinkrobots_compilations_vol3.rar.html
şarkıları biliyor olabilme ihtimaliniz yüksek. ama bir de şu anlattıklarımı düşünerekten, hepsini aynı albümün içinde dinleyin. vallahi ben apayrı bir hava aldım. (yalancıyı Ali Kırca ....)
Read more...
Yardıran Scatterbrain , 5 yorum
Etiketler: a perfect circle, compilations, dredg, gybe, jaga jazzist, magyar posse, mogwai, müzik, Nick Cave, oceansize, okhydokhy, opeth, shining, thom yorke, ulver
Battlethepinkrobots Compilations, vol.2
23.1.09
evet sevgili okuyucu, sırada battlethepinkrobots kompileyşınları serisinin 2. toplaması var. okhy'nin konseptine bağlı kalarak hoppala şarkılardan göztaşartıcı yürek burkan eserlere doğru ilerliyoruz, kakarakikiri girdiğimiz albüme salyasümük ağlayarak çıkıyoruz, işte battlethepinkrobots toplamalarının klaslığı da burada ortaya çıkıyor zaten. adet olduğu üzere şarkıları kısaca anlatalım şimdi. herkese iyi dinlemeler.
1 - keane - atlantic
keane'in "under the iron sea" albümündeki diğer şarkılara (ve keane'in diğer şarkılarına) benzemeyen tek şarkı, albümün nadide çiçeği, hatta biraz daha ileri gidersek "bozgunda çiçek". keane gibi piyano tabanlı, vokal melodilerinin yürüttüğü bir brit rock yapan bir grup için ekstra garip bir şarkı, soğuk bir havası var ama ağır aksak gitmesine rağmen üzücü de değil. albüme bir acaip girdik, hayırlı olsun.
2 - alice in chains - would
breh breh breh, şarkıya bakınız sayın okuyucu, grunge efsanesi alice in chains'in "dirt" albümünden bir klasik. daha geçen arkadaşlarla oturmuşuz, gecenin bir vakti, o sırada bir ara "would" çalmaya başladı. ben "bu şarkıyı yapsaydım hiçbirinizi tanımazdım" dedim. bay emir "oha bu nasıl şarkı" deyip suratını buruşturdu. bay emre "layne staley nasıl ama, şeytan karizması var herifte" dedi. bu da böyle bir anımdır.
3 - beirut - a sunday smile
2008 senesi benim için bu şarkıyı binlerce kez döndürmemle geçti, bir ara bu şarkıyı yedim, bu şarkıyı içtim. o kadar benimle iç içe oldu ve bazı olaylarla içselleşti ki buraya almadan olmaz. canımdır.
4 - steven wilson - significant other
steven wilson yılların prog emekçisi olarak geçen sene bir de solo albüm yaptı, ve albüm çoğu porcupine tree albümüne bin basar niteliğinde olduğunu dinledikçe kanıtladı. şarkı klasik steven wilson şarkısı, herşeyiyle porcupine tree kokuyor, e şarkı da çok güzel ama ayrıcalığı ne? burada olmasının nedeni nakaratındaki inanılmaz hatun vokaller, o melodiyi yazabilmek için ruhumu şeytana satarım mesela çok rahat. o nasıl şey?
5 - fleet foxes - your protector
hatırlatalım, fleet foxes albümü dinlenildikçe güzelleşiyor. albümden seçimimiz "your protector", vokaller muhteşem, folk havası muhteşem, western atmosferi muhteşem. şarkıdan o "kahverengi" tadı alan lütfen yorumunu belirtsin, yalnız olmadığımı anlayayım.
6 - holler, wild rose! - holler, wild rose!
en çok bel bağladığım ve büyük olacağına inandığım gruplardan biri holler, wild rose!, ve ilk albümlerinin açılış parçası da harika fikirler barındırıyor. onlar nasıl güzel vokallerdir, o nasıl bir sound'dır artık bilemiyorum, ama çok güzel olduğunu sezebiliyorum. sezgi ne acaip şey.
7 - the last shadow puppets - my mistakes were made for you
albümümüzün ikinci kısmına geldik, hafiften tribe bağlamaya başlayalım. the last shadow puppets'ın ilk albümü "the age of the understatement" çok ilginç bir albüm, dinlemeyen mutlaka dinlesin, 60lar karanlık havası, brit kökler, muhteşem fikirler. şarkımız albümdeki en nadide parçalardan birisi, ve ilerde bir klasik olmaya aday. üzgün gibi ama değil de gibi. ama öyle de gibi.
8 - queen - you don't fool me
şarkı oynak gibi olabilir, ama aslında ne kadar üzgün bir şarkı olduğunu sezebilmenizi isterim. sözlerindeki fenalığı sezin mesela. gitar solosu adama gitar çalmayı bıraktırır, bunu da sezin. tüm zamanalar favorilerimden, üzerine queen yapışmış adam talentoya selamlar, şarkı ona da gitsin.
9 - sakin - kızmızı oda
sakin'i ilk duyduğumda önemsemedim, sonra şoparlarla çektiği klibi görüp "fena değil" dedim, en sonunda bir hareketle albümü çekip çok fena oldum. şimdi modernite olarak, modern müziği bilmek ve uygulamak olarak en üst mertebe olarak mor ve ötesi var diyoruz ya, mesela herifler fikir olarak, düşünce olarak, bunu sahaya yansıtabilmek olarak her türlü mor ve ötesini geçmişler, kralına değil alayına giderleri var nerdeyse. değişik bir uca kaymışlar, özellikle biz, "müzik yapan, beste yapan" birkaç arkadaş olarak aklımız gitti. neyse sakin'i başka bir yazıya saklayalım. şarkı müthiş. bu şarkıdaki vokallerin, vokalin serbestliğinin, kalitesinin çok az şarkıya nasip olacağına dikkatinizi çekerim. türkiyeyi bırakın dünyada yok lan böyle vokal kullanımı. çok acaip.
10 - craig armstrong - let's go out tonight
hafif hafif gidiyorduk hop diye craig abi geldi, anlayın ki ağlıycaz. zaten craig'i nerde görürseniz duyarsanız kaçın, adam direkt zarar, üzüntü, elem, keder. bu şarkıda da sevgilisine sesleniyor, "herşeyin güzel olduğu bir yer biliyorum, bu gece dışarı çıkalım" diyor, üzüyor, hayatımızı sorgulattırıyor, kalp kırıyor. craig yaptıkların yetmedi mi? niye üzüyorsun bizleri abicim?
11 - radiohead - pyramid song
soğuk, buz tutan bir kasvet. aksaklık içinde bir aksaklığı olan piyano yürüyüşü, tarif edilemeyecek bir vokal, o, bu, şu. radiohead dünya üzerindeki en büyük şarkıların birkaç tanesine imzasını attı, pyramid song da onlardan biri işte. 50 yıl sonra da dinleriz, 100 yıl sonra da torunlarımız falan dinler, ama şimdi biz dinleyelim de tribine girelim. üstünüze birşeyler alın, üşütür.
12 - muse - blackout
"sing for absolution" albümünden unutulmuş, altta kalmış bir ağıt. "herşeyi yapabilen adam" matt bellamy ağır ağır söylüyor şarkıyı yaylılar eşliğinde, bir de ortada solosunu patlatıyor. çok pis şarkı, can evinden vurmak gibi bir amacı var. dikkat edelim.
albüm linkleri:
http://rapidshare.com/files/187931816/ugandokhybattlethepinkrobots_compilations_vol2.rar.html
http://uploaded.to/?id=g5yq4n
sevgiyle, esenlikle kalın.ugandokhybattlethepinkrobots sizleri çok seviyor...
Read more...
Yardıran ug , 6 yorum
Etiketler: compilations, ug
Battlethepinkrobots Compilations, Vol.1
15.1.09
müzik güzel şeydir, ruhun gıdasıdır. mister ug ile yola çıktığımız şu köfteci arabası misali blogumuzu izleyen sevgili okurlarımıza bir güzellik yapalım dedik. bunun da en güzel müzik yolu ile olabileceği kanısına vardık. zaten sürekli düşünüp dururuz, millete neler verebiliriz diye. arada bir ''Battlethepinkrobots Compilations'' adı altında toplama şarkılardan oluşan albümleri sizlerle paylaşmaya karar verdik. mister ug ''ilk sen yap'' diyerek büyüklüğünü gösterdi ve bana öncülüğü verdi. kiminizin bildiği şarkılar olacak albümde, kiminiz ise yeni lezzetler tadacaksınız, kimbilir. içinde dinlediğiniz şarkılar olup da albümü indirmeseniz bile ''abi bildiğim şarkılardı, yine de indirdim. teşekkürler battlethepinkrobots!'' demeniz dileğiyle, albümü tanıtmaya başlıyorum inceden!
albümümüzün adı; "Battlethepinkrobots Compilations, Vol.1"
1- The Flaming Lips - In the Morning of the Magicians
The Flaming Lips'in blogumuzun ismine ilham veren albümü "Yoshimi Battles the Pink Robots"dan nadide bir şarkı. mister ug'a günün birinde ''abi sürekli aklımın içinde bir melodi, ruyamda falan da hep aklımdaydı, ama aklıma gelmiyo şarkı bir türlü, bir gün sonra bir baktım ki bu şarkının melodisiymiş" yada buna benzer birşey dedirttiğini hatırladığım bir şarkıdır kendisi. o derece güzeldir.
2- Styrofoam - After the Sunset
Belçikalı elektronikçi müzisyen Arne Van Petegem'in projesi Styrofoam'ın "A Thousand Words" albümünden oynak, mutlu, ferah bir şarkı. mutlu ediyor bu şarkı beni her dinlediğimde. güzel güzel ritmler, hafif hafif gitarlar, dört dörtlük altyapı ve harika bir vokal. hoş bir indiepop şarkısı, gider hertürlü...
3- Orange Goblin - Some You Win, Some You Lose
harika bir stoner grubu Orange Goblin'in "Thieving From The House Of God" albümünden klasik stoner riffleri barındıran eğlenceli, enerji dolu bir şarkı. ben bayıldım bu albüme şahsen. en sevdiğim şarkı da bu oldu albümde. arabada marabada iyi gidiyo gençlik. gaza gelir insan, altınızdaki Tofaş'ı bir anda 1968 Mustang sanabilirsiniz. aman dikkat!
4- The Tea Party - Samsara
çay partisinin "TRIPtych" albümündendir kendisi. bu albümü 2-3 yıl evel dinlemiştim, pek sarmamıştı. geçenlerde Dialethic nickli Deniz arkadaşım hatırlattı, verdi linki. bana sadece dokunmak kaldı. zamanında fazla doğu, fazla oynak gelmişti sanırım. ama busefer baya bi sevdim. albüme eğlenceli şarkılarla başladık, bu da onlardan birisi. Kurtlar Vadisi'nin bir müziğine benzer şekilde başlayınca "noğluyoz" dediydim zamanında. sonrası ise enteresan bir şarkı. bunun da hertürlü gideri var .
5- Steve Von Till - Running Dry
hiç sevemediğim funeral doom grubu Neurosis'in elemanı Steve kardeşimizin solo albümlerinin bu grupla tarz olarak hiçbir alakası yok. almış akustiğini, güzel güzel çalmış söylemiş, folk esintilerle. mister ug hiç sevmez ama ben gayet severim. bu şarkısı da en sevdiklerimden birisi. albümün civelekliği yavaş yavaş kaçıyor gençler, ona göre.
6- Craig Armstrong - Starless II
büyük kompozitör Craig amca King Crimson'ın Starless'ını almış, kesmiş, biçmiş, düzenlemiş, yapıştırmış, ortaya şaheser çıkmış. gözyaşları sel olmuş. insanın boğazına oturmuş, yüzüne gözüne durmuş. inanılmaz bir derleme gerçekten. maksadını aştın sen Craig!
7- Head Control System - It Hurts
1981 doğumlu, yakışıklı müzisyen ve prodüktör Daniel Cardoso, Ulver'den hatırlayacağımız büyük büyük üstad, alemlerin kralı Garm'a "abi benim besteler var, bir el atsak mı?" demiş, ortaya harika bir prog rock-metal albüm çıkmış. bestelerin büyük bölümü Daniel'a ait, vokalde ise Garm babamız şanına yakışır bir performans sergilemiş. albüm harika oğlu harika. bu da insafsız şarkılarından birisi. ne güzel bir şarkıdır bu! herkese nasip olması dileğiyle...
8- Crippled Black Phoenix - A Love Of Shared Disasters
tarzlarında on numara olan iki grup olan Electric Wizard ve Mogwai'ın elemanları birleşmip biraz biberlemişler. ortaya çıkan sonuç iki gruba da yakışmış. bu şarkı da gerçekten çokiyi. bir de şöyle bir olayı var ki; şarkının nakarat bölümündeki inen akorlar benim bu grubu daha evel dinlemeden üzerinde uğraştığım bir bestenin aynısı hemen hemen. çıkmak üzere olan albümümü iptal ettim resmen. albüm konseptti, tamamını bozdu o riff. şans işte, şöhreti bir riffle kaçırdık!
9- Kayo Dot - Aura on an Asylum Wall
bu sene çıkardığı albümle bizi hayal kırıklığına uğratıp kadehlere, şişelere mahkum edem grup Kayo Dot'un "Dowsing Anemone with Copper Tongue" albümünden bir şarkıdır kendisi. o büyük "Choirs of the Eye" şaheserinden sonraki albümdür bu. bu da kalitelidir, güzeldir, hoştur bence. ama albümde bu şarkı olmasaydı "kötü" diyebilirdim insafsızca. inanılmaz bir şarkı. "avangard gümüş ise, bu altındır" diyorum. tarifi mümkün değil. sırf şu şarkıyı tadmak için bile şu kompilikeyşın indirilir arkadaş!
10- Eivind Aarset - Lost and Found
"Norveç'ten Ihsahn çıksa, Garm çıksa yerim. ama babam çıksa yemem" demiştim daha evel. Eivind abiyi nasıl unutmuşuz arada? deneyselliğin kulağına su kaçırmadan (yer yer kaçsa da sırıtmaz kesinlikle) harika şarkılara imza atan, müzik namına hertürlü donanıma sahip yüce bir insan kendisi. hele de bu şarkıda tanrı katına çıkıyor benim için. 3:59 ile 6:06 arasında hissettirdikleri ayrı bir post konusu olabilir. burada heba etmeyelim.
25 Mayıs 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder